Sûreninson âyetlerinde Allah için samimi olma ve yalnız O’na yönelme hususu üzerinde önemle durulmuştur. İbn Akīle, İsrâ sûresinin ilk âyetini es-Sırrü’l-esrâ fî maʿnâ sübḥânelleẕî esrâ adıyla tefsir etmiş olup eserin bir nüshası Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye’dedir ( Fihristü’l-kütübi’l İsrâsûresinin Türkçe okunuşu. Mekke'de nâzil olmuştur. Ancak 26, 32, 33 ve 57. âyetlerle 73 ilâ 80. âyetlerin Medine'de indiği rivayet edilmektedir. 111 (yüzonbir) âyettir. İsrâ kelimesi, geceleyin yürümek manasına gelir. Isra suresinin okunuşu, Türkçe anlamı ve fazileti! Isra suresi kaç ayet? Isra suresi Kur’an’da 17. sırada yer alır. Surenin ismi ilk ayetteki kelimeden gelir. İsrasuresi arapça okunuşu. Bismillahirrahmanirrahim. 1. Sübhanellezı esra bi abdihı leylem minel mescidil harami ilel mescidil aksallezı barakna havlehu li nüriyehu min ayatina innehu hüves semıul besıyr. 2. Ve ateyna musel kitabe ve cealnahü hüdel li beni israiyle ella tettehızu min dunı vekıla. Nuhsuresi türkçe okunuşu Michael haneke filmler listas de 10: 10 Filmes de Michael HanekeEllie ailesini korumak için çabalamaktadır. Hele ki yeni bir çocukları ve ilk çocukları olacaktır. /06/21Jun 21, - Buz Devri 3 full izle - Buz Devri 3 türkçe dublaj izle Filmin Özeti: Ellie ve Manny ilk çocuklarını beklemektedirler. Vay Nhanh Fast Money. Meal Ayet Arapça اُنْظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ وَلَلْاٰخِرَةُ اَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَاَكْبَرُ تَفْض۪يلًا Türkçe Okunuşu * Unzur keyfe faddalnâ ba’dahum alâ ba’dinc velel-âḣiratu ekberu deracâtin veekberu tefdîlân 1. Ömer Çelik Meali İnsanları dünyada çeşitli yönlerden birbirlerine nasıl üstün kıldığımıza bir baksana! Ama âhirette sahip olunacak dereceler ve üstünlükler elbette daha büyük olacaktır. 2. Diyanet Vakfı Meali Baksana, biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır! Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha büyüktür. 3. Diyanet İşleri Eski Meali Onları birbirlerinden nasıl üstün kıldığımıza bir bak! Doğrusu ahirette daha büyük dereceler ve daha büyük üstünlükler vardır. 4. Diyanet İşleri Yeni Meali Bak nasıl, onların kimini kimine üstün kıldık. Elbette ahiretteki dereceler daha büyüktür, üstünlükler daha büyüktür. 5. Elmalılı Hamdi Yazır Meali Bak! Onların bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık! Elbette ahiret, hem dereceler bakımından daha büyüktür, hem de üstünlük bakımından daha büyüktür. 6. Elmalılı Meali Orjinal Meali Bak bir kısmını diğerine nasıl tafdıl etmişiz ve elbette Âhıret derecatca da daha büyük, tafdılce de daha büyüktür 7. Hasan Basri Çantay Meali Baksan a, biz onların kimini kiminden nasıl üstün kıldık. Elbette âhiret, dereceler farkları i'tibariyle de daha büyükdür, üstün kılmak bakımından da daha büyükdür. 8. Hayrat Neşriyat Meali Bak, rızıkta ve makamda onların bazısını bazısından nasıl üstün kıldık! Elbette âhiret, hem dereceler i'tibâriyle daha büyük, hem de üstünlük i'tibâriyle daha büyüktür. 9. Ali Fikri Yavuz Meali Bak, bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık rızk ve mevkilerini değişik yaptık. Elbette âhiret, derece farkları yönünden daha büyüktür, faziletçe de daha yüksektir. 10. Ömer Nasuhi Bilmen Meali Bak! Onların bazısını bazısı üzerine nasıl üstün kılmışızdır. Ve elbetteki ki, ahiret, dereceler itibariyle daha büyüktür ve üstünlük itibariyle de daha büyüktür. 11. Ümit Şimşek Meali Onları birbirine nasıl üstün kıldığımıza bir bak. Âhiretin ise mertebeleri de, üstünlükleri de daha yüksektir. 12. Yusuf Ali English Meali See how We have bestowed more on some than on others; but verily the Hereafter is more in rank and gradation and more in excellence. Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin anlaşılması mümkün değildir. Mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir. İsrâ Sûresi 21. ayetinin tefsiri için tıklayınız * Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir. İsra suresinin Türkçe okunuşu ve anlamı konusuna geçmeden önce İsra suresi hakkında kısa bir bilgi verelim. İsra suresi;“26,32,33 ve 57. âyetler ile 73-80. âyetler Medine döneminde, diğerleri Mekke döneminde inmiştir. 111 âyettir. Sûre, adını ilk âyetin konusu olan “İsrâ” olayından almıştır. “Geceleyin yürütmek” anlamına gelen “İsrâ”, Mîrac yolculuğunda, Hz. Peygamberin bir gece, Mekke’den Kudüs’e götürülmesini ifade eder. Sûrenin diğer bir adı da “Benî İsrâil Sûresi”dir.” Bu bilgiler Diyanet İşleri Başkanlığının resmi web sayfasından alınmıştır.İsra Suresinin Türkçe Latince esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilâl mescidil aksallezî bâraknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves semîul basîrbasîru. Sponsorlu Bağlantılar âteynâ mûsâl kitâbe ve cealnâhu huden li benî isrâîle ellâ tettehızû min dûnî vekîlâvekîlen. men hamelnâ mea nûhnûhin, innehu kâne abden şekûrâşekûran. kadaynâ ilâ benî isrâîle fîl kitâbi le tufsidunne fîl ardı merrateyni ve le ta’lunne uluvven kebîrâkebîren. izâ câe va’du ûlâhumâ beasnâ aleykum ibâden lenâ ulî be’sin şedîdin fe câsû hılâled diyârdiyâri, ve kâne va’den mef’ûlâmef’ûlen. radednâ lekumul kerrate aleyhim ve emdednâkum bi emvâlin ve benîne ve cealnâkum eksere nefîrânefîren. ahsentum ahsentum li enfusikum ve in ese’tum fe lehâ, fe izâ câe va’dul âhırati li yesûû vucûhekum ve li yedhulûl mescide kemâ dehalûhu evvele merratin ve li yutebbirû mâ alev tetbîrâtetbîren. Sponsorlu Bağlantılar rabbukum en yerhamekum, ve in udtum udnâ, ve cealnâ cehenneme lil kâfirîne hasîrâhasîren. hâzâl kur’âne yehdî lilletî hiye akvemu ve yubeşşirul mu’minînellezîne ya’melûnes sâlihâti enne lehum ecren kebîrâkebîren. ennellezîne lâ yu’minûne bil âhırati a’tednâ lehum azâben elîmâelîmen. yed’ul insânu biş şerri duâehu bil hayrhayri, ve kânel insânu acûlâacûlen. cealnâl leyle ven nehâre âyeteyni fe mehavnâ âyetel leyli ve cealnâ âyeten nehâri mubsıraten li tebtegû fadlen min rabbikum ve li ta’lemû adedes sinîne vel hisâbhisâbe, ve kulle şey’in fassalnâhu tafsîlâtafsîlen. Sponsorlu Bağlantılar kulle insânin elzemnâhu tâirahu fî unukıhî, ve nuhricu lehu yevmel kıyâmeti kitâben yelkâhu menşûrâmenşûren. kitâbeke, kefâ bi nefsikel yevme aleyke hasîbâhasîben. fe innemâ yehtedî li nefsihî, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâresûlen. Sponsorlu Bağlantılar izâ eradnâ en nuhlike karyeten emernâ mutrafîhâ fe fesekû fîhâ fe hakka aleyhâl kavlu fe demmernâhâ tedmîrâtedmîran. kem ehleknâ minel kurûni min ba’di nûhin ve kefâ bi rabbike bi zunûbi ıbâdihî habîran basîrâbasîran. kâne yurîdul âcilete accelnâ lehu fîhâ mâ neşâu li men nurîdu summe cealnâ lehu cehennemcehenneme, yaslâhâ mezmûmen medhûrâmedhûran. men erâdel âhırate ve seâ lehâ sa’yehâ ve huve mu’minun fe ulâike kâne sa’yuhum meşkûrâmeşkûran. Sponsorlu Bağlantılar numiddu hâulâi ve hâulâi min atâi rabbike, ve mâ kâne atâu rabbike mahzûrâmahzûran. keyfe faddalnâ ba’dahum alâ ba’dın, ve lel âhıratu ekberu derecâtin ve ekberu tafdîlâtafdîlen. tec’al meallâhi ilâhen âhara fe tak’ude mezmûmen mahzûlâmahzûlan. kadâ rabbuke ellâ ta’budû illâ iyyâhu ve bil vâlideyni ihsânâihsânen, immâ yebluganne indekel kibere ehaduhumâ ev kilâ humâ fe lâ tekul lehumâ uffin ve lâ tenher humâ ve kul lehumâ kavlen kerîmâkerîmen. lehumâ cenâhaz zulli miner rahmeti ve kul rabbirhamhumâ kemâ rabbeyânî sagîrâsagîren. Sponsorlu Bağlantılar a’lemu bi mâ fî nufûsikum, in tekûnû sâlihîne fe innehu kâne lil evvâbîne gafûrâgafûran. âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebnes sebîli ve lâ tubezzir tebzîrâtebzîren. mubezzirîne kânû ihvâneş şeyâtînşeyâtîni, ve kâneş şeytânu li rabbihî kefûrâkefûran. immâ tu’ridanne anhumubtigâe rahmetin min rabbike tercûhâ fe kul lehum kavlen meysûrâmeysûren. lâ tec’al yedeke maglûleten ilâ unukıke ve lâ tebsuthâ kullel bastı fe tak’ude melûmen mahsûrâmahsûran. Sponsorlu Bağlantılar rabbeke yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdiru, innehu kâne bi ibâdihî habîran basîrâbasîran. lâ taktulû evlâdekum haşyete imlâkın, nahnu nerzukuhum ve iyyâkum, inne katlehum kâne hıt’en kebîrâkebîren. lâ takrabûz zinâ innehu kâne fâhışeten, ve sâe sebîlâsebîlen. lâ taktulûn nefselletî harramallâhu illâ bil hakkı, ve men kutile mazlûmen fe kad cealnâ li veliyyihî sultânen fe lâ yusrif fîl katli, innehu kâne mensûrâmensûran. lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfû bil ahdi, innel ahde kâne mes’ûlâmes’ûlen. Sponsorlu Bağlantılar evfûl keyle izâ kiltum vezinû bil kıstâsil mustekîmmustekîmi, zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâte’vîlen. lâ takfu mâ leyse leke bihî ilmun, innes sem’a vel basara vel fuâde kullu ulâike kâne anhu mes’ûlâmes’ûlen. lâ temşi fîl ardı merahan, inneke len tahrikal arda ve len teblugal cibâle tûlâtûlen. zâlike kâne seyyiuhu inde rabbike mekrûhâmekrûhen. mimmâ evhâ ileyke rabbuke minel hikmeti, ve lâ tec’al meallâhi ilâhen âhara fe tulkâ fî cehenneme melûmen medhûrâmedhûran. Sponsorlu Bağlantılar fe asfâkum rabbukum bil benîne vettehaze minel melâiketi inâsâinâsen, innekum le tekûlûne kavlen azîmâazîmen. lekad sarrafnâ fî hâzâl kur’âni li yezzekkerû, ve mâ yezîduhum illâ nufûrânufûran. Sponsorlu Bağlantılar lev kâne meahû âlihetun kemâ yekûlûne izen lebtegav ilâ zîl arşı sebîlâsebîlen. ve teâlâ ammâ yekûlûne uluvven kebîrâkebîren. lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinne, ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâgafûran. izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhirati hicâben mestûrâmestûran. cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâvakran, ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrânufûran. a’lemu bimâ yestemiûne bihî iz yestemiûne ileyke ve iz hum necvâ iz yekûluz zâlimûne in tettebiûne illâ raculen meshûrâmeshûran. keyfe darabû lekel emsâle fe dallû fe lâ yestetîûne sebîlâsebîlen. kâlû e izâ kunnâ izâmen ve rufâten e innâ le meb’ûsûne halkan cedîdâcedîden. kûnû hicâraten ev hadîdâhadîden. halkan mimmâ yekburu fî sudûrikum, fe se yekûlûne men yuîdunâ, kulillezî fetarakum evvele merratin, fe se yungıdûne ileyke ruûsehum ve yekûlûne metâ hûve, kul asâ en yekûne karîbâkarîben. yed’ûkum fe testecîbûne bi hamdihî ve tezunnûne in lebistum illâ kalîlâkalîlen. kul li ibâdî yekûlûlletî hiye ahsenu, inneş şeytâne yenzegu beynehum, inneş şeytâne kâne lil insâni aduvven mubînâmubînen. a’lemu bikum, in yeşa’ yerhamkum ev in yeşa’ yuazzibkum, ve mâ erselnâke aleyhim vekîlâvekîlen. rabbuke a’lemu bi men fîs semâvâti vel ardardı, ve lekad faddalnâ ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın ve âteynâ dâvude zebûrâzebûran. zeamtum min dûnihî fe lâ yemlikûne keşfed durri ankum ve lâ tahvîlâtahvîlen. yed’ûne yebtegûne ilâ rabbihimul vesîlete eyyuhum akrabu ve yercûne rahmetehu ve yehâfûne azâbehu, inne azâbe rabbike kâne mahzûrâmahzûran. in min karyetin illâ nahnu muhlikûhâ kable yevmil kıyâmeti ev muazzibûhâ azâben şedîdâşedîden, kâne zâlike fîl kitâbi mestûrâmestûran. mâ meneanâ en nursile bil âyâti illâ en kezzebe bihâl evvelûnevvelûne, ve âteynâ semûden nâkate mubsıraten fe zalemû bihâ, ve mâ nursilu bil âyâti illâ tahvîfâtahvîfen. iz kulnâ leke inne rabbeke ehâta bin nâsi, ve mâ cealnâr ru’yâlletî eraynâke illâ fitneten lin nâsi veş şeceratel mel’ûnete fîl kur’ânkur’âni, ve nuhavvifuhum fe mâ yezîduhum illâ tugyânen kebîrâkebîren. iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîsiblîse, kâle e escudu li men halakte tînâtînen. e raeyteke hâzâllezî kerremte aleyye, le in ahharteni ilâ yevmil kıyâmeti le ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâkalîlen. fe men tebiake minhum fe inne cehenneme cezâukum cezâen mevfûrâmevfûran. menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve racilike ve şârikhum fîl emvâli vel evlâdi vaıdhum, ve mâ yaiduhumuş şeytânu illâ gurûrâgurûran. ibâdî leyse leke aleyhim sultânun, ve kefâ bi rabbike vekîlâvekîlen. yuzcî lekumul fulke fîl bahri li tebtegû min fadlihî, innehu kâne bikum rahîmârahîmen. izâ messekumud durru fîl bahri dalle men ted’ûne illâ iyyâhu, fe lemmâ neccâkum ilâl berri a’radtum, ve kânel insânu kefûrâkefûren. fe emintum en yahsife bikum cânibel berri ev yursile aleykum hâsiben summe lâ tecidû lekum vekîlâvekîlen. emintum en yuîdekum fîhi târaten uhrâ fe yursile aleykum kâsıfen miner rîhı fe yugrikakum bimâ kefertum summe lâ tecidû lekum aleynâ bihî tebîâtebîan. lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri vel bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâtafdîlen. ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakraûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâfetîlen. men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fîl âhırati a’mâ ve edallu sebîlâsebîlen. in kâdû le yeftinûneke anillezî evhaynâ ileyke li tefteriye aleynâ gayrahu ve izen lettehazûke halîlâhalîlen. lev lâ en sebbetnâke lekad kidte terkenu ileyhim şey’en kalîlâkalîlen. le ezaknâke di’fal hayâti ve di’fal memâti summe lâ tecidu leke aleynâ nasîrânasîran. in kâdû le yestefizzûneke minel ardı li yuhricûke minhâ ve izen lâ yelbesûne hilâfeke illâ kalîlâkalîlen. men kad erselnâ kableke min rusulinâ ve lâ tecidu li sunnetinâ tahvîlâtahvîlen. salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyli ve kur’ânel fecri, inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâmeşhûden. minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lekleke, asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâmahmûden. kul rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrace sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrânasîran. kul câel hakku ve zehekal bâtılbâtılu, innel bâtıle kâne zehûkâzehûkan. nunezzilu minel kur’âni mâ huve şifâun ve rahmetun lil mu’minîne ve lâ yezîduz zâlimîne illâ hasârâhasâran. izâ en’amnâ alâl insâni a’rada ve neâ bi cânibihî, ve izâ messehuş şerru kâne yeûsâyeûsen. kullun ya’melu alâ şâkiletihî, fe rabbukum a’lemu bi men huve ehdâ sebîlâsebîlen. yes’elûneke anir rûhı, kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâkalîlen. lein şi’nâ le nezhebenne billezî evhaynâ ileyke summe lâ tecidu leke bihî aleynâ vekîlâvekîlen. rahmeten min rabbike, inne fadlehu kâne aleyke kebîrâkebîren. le inictemeatil insu vel cinnu alâ en ye’tû bi misli hâzâl kur’âni lâ ye’tûne bi mislihî ve lev kâne ba’duhum li ba’dın zahîrâzahîren. lekad sarrafnâ lin nâsi fî hâzâl kur’âni min kulli meselin fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâkufûran. kâlû len nu’mine leke hattâ tefcure lenâ minel ardı yenbûâyenbûan. tekûne leke cennetun min nahîlin ve inebin fe tufecciral enhâra hılâlehâ tefcîrâtefcîran. tuskıtas semâe kemâ zeamte aleynâ kisefen ev te’tiye billâhi vel melâiketi kabîlâkabîlen. yekûne leke beytun min zuhrufin ev terkâ fîs semâi, ve len nu’mine li rukıyyike hattâ tunezzile aleynâ kitâben nakrauhu, kul subhâne rabbî hel kuntu illâ beşeren resûlâresûlen. mâ menean nâse en yu’minû iz câe humul hudâ illâ en kâlû e beasallâhu beşeren resûlâresûlen. lev kâne fîl ardı melâiketun yemşûne mutmainnîne le nezzelnâ aleyhim mines semâi meleken resûlâresûlen. kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum, innehu kâne bi ıbâdihî habîran basîrâbasîren. men yehdillâhu fe huvel muhtedmuhtedi, ve men yudlil fe len tecide lehum evliyâe min dûnihî, ve nahşuruhum yevmel kıyâmeti alâ vucûhihim umyen ve bukmen ve summâsummen, me’vâhum cehennemcehennemu, kullemâ habet zidnâhum saîrâsaîren. cezâuhum bi ennehum keferû bi âyâtinâ ve kâlû e izâ kunnâ izâmen ve rufâten e innâ le meb’ûsûne halkan cedîdâcedîden. ve lem yerev ennallâhellezî halakas semâvâti vel arda kâdirun alâ en yahluka mislehum ve ceale lehum ecelen lâ raybe fîhi, fe ebâz zalimûne illâ kufûrâkufûran. lev entum temlikûne hazâine rahmeti rabbî izen le emsektum haşyetel infâkinfâkı, ve kânel insânu katûrâkatûran. lekad âteynâ musa tis’a âyâtin beyyinâtin fes’el benî isrâîle iz câehum fe kâle lehu fir’avnu innî le ezunnuke yâ musa meshûrâmeshûran. lekad alimte mâ enzele hâulâi illâ rabbus semâvâti vel ardı basâirbasâire, ve innî le ezunnuke yâ fir’avnu mesbûrâmesbûran. erâde en yestefizzehum minel ardı fe agraknâhu ve men meahu cemîâcemîan. kulnâ min ba’dihî li benî isrâîleskunûl arda fe izâ câe va’dul âhırati ci’nâ bikum lefîfâlefîfen. bil hakkı enzelnâhu ve bil hakkı nezele, ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve nezîrânezîren. kur’ânen faraknâhu li takraehu alân nâsi alâ muksin ve nezzelnâhu tenzîlâtenzîlen. âminû bihî ev lâ tu’minû, innellezîne ûtûl ilme min kablihî izâ yutlâ aleyhim yahırrûne lil ezkâni succedâsucceden. SECDE ÂYETİ yekûlûne subhâne rabbinâ in kâne va’du rabbinâ le mef’ûlâmef’ûlen. yahırrûne lil ezkâni yebkûne ve yezîduhum huşûâhuşûan. evid’ûr rahmânrahmâne, eyyen mâ ted’û fe lehul esmâul husnâ, ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâsebîlen. kulil hamdu lillâhillezî lem yettehız veleden ve lem yekun lehu şerîkun fîl mulki ve lem yekun lehu veliyyun minez zulli ve kebbirhu tekbîrâtekbîren.İsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin AnlamıNOT AYETLERİN TÜRKÇE MEALLERİ, DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ RESMİ İNTERNET SİTESİNDEN ve Rahîm olan Allah’ın adıylaKendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. ﴾1﴿Mûsâ’ya Kitab’ı Tevrat’ı verdik ve onu, “Benden başkasını vekil edinmeyin” diyerek, İsrailoğullarına bir rehber yaptık. ﴾2﴿Ey kendilerini Nûh ile birlikte gemide taşıdığımız kimselerin çocukları! Gerçek şu ki, o çok şükreden bir kuldu. ﴾3﴿Biz, Kitap’ta Tevrat’ta İsrailoğullarına, “Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz” diye hükmettik. ﴾4﴿Nihayet bu iki bozgunculuktan ilkinin zamanı gelince sizi cezalandırmak için üzerinize, pek güçlü olan birtakım kullarımızı gönderdik. Onlar evlerinizin arasına kadar sokuldular. Bu, herhâlde yerine gelmesi gereken bir va’d idi. ﴾5﴿Sonra onlara karşı size tekrar egemenlik verdik. Mallar ve çocuklarla sizi güçlendirdik; sayınızı daha da çoğalttık. ﴾6﴿İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide Beyt-i Makdis’e girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye üzerinize yine düşmanlarınızı gönderdik. ﴾7﴿Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de cezaya döneriz. Biz cehennemi kafirlere bir zindan yapmışızdır. ﴾8﴿Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükafat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler. ﴾9-10﴿İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir. ﴾11﴿Biz geceyi ve gündüzü kudretimizi gösteren iki alâmet yaptık. Rabbinizden lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye gece alametini giderip gündüz alametini aydınlatıcı kıldık. İşte biz her şeyi açıkça anlattık. ﴾12﴿Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. ﴾13﴿“Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter” denilecektir. ﴾14﴿Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz. ﴾15﴿Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına itaati emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz. ﴾16﴿Nûh’tan sonra da nice nesilleri helak ettik. Kullarının günahlarını hakkıyla bilici ve görücü olarak Rabbin yeter. ﴾17﴿Kim bu geçici dünyayı isterse orada ona, evet dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra da cehennemi ona mekan yaparız. O, buraya kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak girer. ﴾18﴿Kim de mü’min olarak ahireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa, işte bunların çalışmalarının karşılığı verilir. ﴾19﴿Rabbinin lütfundan her birine; onlara da, bunlara da veririz. Rabbinin lütfu hiç kimseye yasaklanmış değildir. ﴾20﴿Bak nasıl, onların kimini kimine üstün kıldık. Elbette ahiretteki dereceler daha büyüktür, üstünlükler daha büyüktür. ﴾21﴿Allah ile birlikte başka bir tanrı edinme, yoksa kınanmış ve yalnızlığa itilmiş olarak kalırsın. ﴾22﴿Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.﴾23﴿Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki “Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” ﴾24﴿Rabbiniz içinizde olanı en iyi bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır. ﴾25﴿Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. ﴾26﴿Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir. ﴾27﴿Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti istemek için onlardan yüz çevirecek olursan, o zaman onlara yumuşak bir söz söyle. ﴾28﴿Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın. ﴾29﴿Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve dilediğine kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir. ﴾30﴿Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır. ﴾31﴿Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur. ﴾32﴿Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da kısas yoluyla öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir. ﴾33﴿Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın, verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz veren sözünden sorumludur. ﴾34﴿Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir. ﴾35﴿Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur ﴾36﴿Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin. ﴾37﴿Bütün bu sayılanların kötü olanları Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir. ﴾38﴿Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği bazı hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilah edinme. Sonra kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak cehenneme atılırsın. ﴾39﴿Rabbiniz erkek çocukları size seçip-ayırdı da kendisine meleklerden kız çocukları mı edindi? Gerçekten çok büyük bir söz söylüyorsunuz. ﴾40﴿Andolsun biz, onlar düşünüp öğüt alsınlar diye gerçekleri bu Kur’an’da değişik biçimlerde açıkladık. Fakat bu onların ancak kaçışlarını artırıyor. ﴾41﴿De ki “Eğer onların iddia ettiği gibi, Allah’la beraber başka ilahlar olsaydı, o zaman o ilahlar da arşın sahibine ulaşmak için elbette bir yol ararlardı. ﴾42﴿Allah, her türlü eksiklikten uzaktır, onların söylediklerinin ötesindedir, yücedir. ﴾43﴿Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir hemen cezalandırmaz, mühlet verir, çok bağışlayandır. ﴾44﴿Kur’an okuduğunda, seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz. ﴾45﴿Kur’an’ı anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız. Kur’an’da ibadete layık ilah olarak sadece Rabbini andığın zaman arkalarına dönüp kaçarlar. ﴾46﴿Onlar seni dinlerlerken hangi maksatla dinlediklerini, kendi aralarında konuşurlarken de o zalimlerin, “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediklerini çok iyi biliyoruz. ﴾47﴿Bak senin için ne türlü benzetmeler yaptılar da saptılar. Artık doğru yolu bulamazlar. ﴾48﴿Dediler ki “Biz bir yığın kemik, bir yığın ufantı olduğumuz zaman mı yeniden bir yaratılışla diriltilecekmişiz, biz mi?” ﴾49﴿De ki “Şüphe mi var? İster taş olun ister demir!” ﴾50﴿“Yahut aklınızca, diriltilmesi daha da imkansız olan başka bir varlık olun, yine de diriltileceksiniz.” Diyecekler ki “Peki bizi hayata tekrar kim döndürecek?” De ki “Sizi ilk defa yaratan”. Bunun üzerine başlarını sana alaylı bir tarzda sallayacaklar ve “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki “Yakın olsa gerek!” ﴾51﴿Allah’ın sizi kabirlerinizden çağıracağı, sizin de O’na hamd ederek emrine hemen uyacağınız ve kabirlerinizde pek az kaldığınızı sanacağınız günü hatırla! ﴾52﴿ .Kullarıma söyle İnsanlara karşı en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır. ﴾53﴿Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Durumunuza göre dilerse size merhamet eder, dilerse azap eder. Seni de onlara vekil olarak göndermedik. ﴾54﴿Hem Rabbin göklerde ve yerde kim varsa daha iyi bilir. Andolsun, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik. ﴾55﴿De ki “Onu bırakıp da ilah diye ileri sürdüklerinizi çağırın. Onlar, başınızdaki sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler.” ﴾56﴿Onların yalvardıkları bu varlıklar, “hangimiz daha yakın olacağız” diye Rablerine vesile ararlar. Onun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur. ﴾57﴿Ne kadar memleket varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helak edeceğiz, ya da şiddetli bir azapla cezalandıracağız. İşte bu, Kitap’ta Levh-i Mahfuz’da yazılmış bulunuyor. ﴾58﴿Bizi, Kureyş’in istediği mucizeleri göndermekten, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu. Nitekim Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. Oysa biz mucizeleri sırf korkutmak için göndeririz. ﴾59﴿Hani sana, “Muhakkak Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da, Kur’an’da lanetlenmiş bulunan o ağacı da sırf insanları sınamak için vesile yaptık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, sadece onların büyük azgınlıklarını daha da artırdı. ﴾60﴿Hani meleklere, “Adem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur halinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.﴾61﴿Yine demişti ki “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, azdırarak kontrolüm altına alacağım.”﴾62﴿Allah şöyle dedi “Çekil, git”. Onlardan kim sana uyarsa kuşkusuz cehennem tam bir karşılık olarak hepinizin cezası olacaktır.” ﴾63﴿“Haydi onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun.” Halbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va’detmez.﴾64﴿“Şüphesiz, gerçek kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter!” ﴾65﴿Rabbiniz, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütendir. Şüphesiz O, size karşı çok merhametlidir. ﴾66﴿Denizde size bir sıkıntı dokunduğunda bütün taptıklarınız sizi yüzüstü bırakıp kaybolur, yalnız Allah kalır. Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür. ﴾67﴿Peki, karada sizi yere geçirmesinden, yahut üzerinize taşlar savuran kasırga göndermesinden, sonra da kendinize bir vekil bulamamaktan güvende misiniz? ﴾68﴿Yahut sizi tekrar denize döndürüp üstünüze, kasıp kavuran bir fırtına yollayarak nankörlüğünüz sebebiyle sizi boğmasından, sonra da bize karşı kendiniz için arka çıkacak bir yardımcı bulamama durumun dan güvende misiniz? ﴾69﴿Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık. ﴾70﴿Bütün insanları kendi önderleriyle birlikte çağıracağımız günü hatırla. O gün her kime kitabı sağından verilirse işte onlar kitaplarını okurlar ve kıl kadar haksızlığa uğratılmazlar. ﴾71﴿Kim bu dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır. ﴾72﴿Onlar, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. Eğer böyle yapabilselerdi işte o zaman seni dost edinirlerdi. ﴾73﴿Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık az kalsın onlara biraz meyledecektin. ﴾74﴿İşte o zaman sana, hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Sonra bize karşı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın. ﴾75﴿Seni o yerden Mekke’den sürüp çıkarmak için neredeyse seni sıkıştıracaklardı. Bunu yapabilselerdi senin ardından orada pek az kalırlardı. ﴾76﴿Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimiz hakkındaki kanun böyledir. Bizim kanunumuzda hiçbir değişme bulamazsın. ﴾77﴿Güneşin zevalinden öğle vaktinde Batı’ya kaymasından gecenin karanlığına kadar belli vakitlerde namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir.﴾78﴿Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın. ﴾79﴿Deki “Rabbim! Gireceğim yere doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. Çıkacağım yerden de beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.” ﴾80﴿De ki “Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkumdur.” ﴾81﴿Biz Kur’an’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin ise Kur’an, ancak zararını artırır. ﴾82﴿İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirip yan çizer. Kendisine şer dokununca da umutsuzluğa düşer. ﴾83﴿De ki “Herkes kendi yapısına uygun işler görür. Rabbiniz, en doğru yolda olanı daha iyi bilir.” ﴾84﴿Ve sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki “Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.” ﴾85﴿Andolsun, dileseydik biz sana vahyettiğimizi tamamen ortadan kaldırırdık; sonra bu konuda bize karşı kendine hiçbir yardımcı da bulamazdın. ﴾86﴿Ancak Rabbin’den bir rahmet olarak böyle yapmadık. Çünkü O’nun sana olan lütfu büyüktür.﴾87﴿De ki “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.” ﴾88﴿Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlara her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Yine de insanların çoğu ancak inkarda direttiler. ﴾89﴿Dediler ki “Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça, yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça, yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe, yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe, yahut altından bir evin olmadıkça, ya da göğe çıkmadıkça sana asla inanmayacağız. Bize gökten okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz.” De ki “Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak resul olarak gönderilen bir beşerim.” ﴾90-93﴿İnsanlara hidayet Kur’an geldikten sonra onların iman etmelerine ancak, “Allah bir beşeri mi peygamber olarak gönderdi?” demeleri engel olmuştur.﴾94﴿De ki “Eğer yeryüzünde, insanlar yerine, yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.” ﴾95﴿De ki “Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O kullarından hakkıyla haberdardır, onları hakkıyla görendir.” ﴾96﴿Allah kimi doğru yola iletirse işte o, doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptırırsa böyleleri için O’nun dışında dostlar bulamazsın. Onları kıyamet günü körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzüstü haşredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir. Cehennemin ateşi dindikçe, onlara çılgın ateşi artırırız. ﴾97﴿Bu, onların cezasıdır. Çünkü onlar âyetlerimizi inkar ettiler ve, “Biz bir yığın kemik, bir yığın ufantı olduktan sonra mı yeniden bir yaratılışla diriltilecekmişiz, biz mi?” dediler. ﴾98﴿Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın kendileri gibilerini yaratmaya kadir olduğunu görmediler mi? Allah onlar için, hakkında hiçbir şüphe bulunmayan bir ecel belirlemiştir. Fakat zalimler ancak inkarda direttiler. ﴾99﴿De ki “Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz. Zaten insan çok cimridir.” ﴾100﴿Andolsun, biz Mûsâ’ya apaçık dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor sana anlatsınlar Hani Mûsâ onlara gelmiş ve Firavun da ona, “Ben senin kesinlikle büyülendiğini zannediyorum ey Mûsâ!” demişti. ﴾101﴿Mûsâ ise, “İyi biliyorsun ki, bunları ancak, göklerin ve yerin Rabbi apaçık deliller olarak indirmiştir. Ey Firavun, ben de seni kesinlikle helak olmuş bir kişi olarak görüyorum” demişti. ﴾102﴿Bunun üzerine Firavun işkence etmek ve öldürmek suretiyle o yerden onların kökünü kazımak istedi. Biz de onu ve beraberindekileri hep birden suda boğduk. ﴾103﴿Bunun ardından İsrailoğullarına şöyle dedik “Bu topraklarda oturun, ahiret va’di kıyamet gelince hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz.” ﴾104﴿Biz onu Kur’an’ı hak olarak indirdik ve o da hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. ﴾105﴿Biz Kur’an’ı, insanlara dura dura okuyasın diye âyet âyet ayırdık ve onu peyderpey indirdik. ﴾106﴿De ki “Ona ister inanın, ister inanmayın. Şüphesiz, daha önce kendilerine ilim verilenler, Kur’an kendilerine okunduğunda derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.” ﴾107﴿“Rabbimizin şanı yücedir. Rabbimizin va’di mutlaka gerçekleşecektir” derler. ﴾108﴿Onlar ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar. Bu da onların derin saygısını artırır. ﴾109﴿De ki “Rabbinizi ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut.﴾110﴿“Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve acizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur” de ve O’nu tekbir ile yücelt.﴾111﴿ ❬ Önceki Sonraki ❭ ٱنظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ وَلَلْءَاخِرَةُ أَكْبَرُ دَرَجَٰتٍ وَأَكْبَرُ تَفْضِيلًا Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. Unzur keyfe faddalnâ ba’dahum alâ ba’dinc velel-âḣiratu ekberu deracâtin veekberu tefdîlânBak da gör, onların bir kısmını nasıl bir kısmından üstün ettik; elbette ahiretteki yücelik, dereceler bakımından da daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyük.İnsanlardan Onlardan kimini kimine kabiliyet ve servet yönünden nasıl üstün tuttuğumuza bak ki bu imtihan sırrıyla gerekli görülmüştür. Muhakkak ahiret bu imtihanı kazananlar için dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür ve hayırlıdır.Baksana, biz insanların kimini, kiminden nasıl üstün kılmışızdır. Elbette ki, ahiretteki yücelik, dereceler bakımından da daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha bulunarak, onların bir kısmını rızıkta, servette, güç ve kuvvette, sıhhatte, makam ve mevkide sıradan bir aklın kavrayamayacağı hikmetlere dayalı olarak diğerlerine nasıl üstün kıldığımızı düşün ve araştır. Andolsun ki âhiret daha büyük rütbeler ve makamlarla doludur, daha yüce ve daha çok üstünlükleri nasıl bazılarını bazılarından üstün kıldık. Elbette ahiret dereceler yönünden de daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha kimini kimine nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Muhakkak ahiret dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık rızk ve mevkilerini değişik yaptık. Elbette âhiret, derece farkları yönünden daha büyüktür, faziletçe de daha bak, bu rızık konusunda kimilerini, diğerlerinden üstün kılmışız. Şüphesiz, ahiretin dereceleri ise, daha büyüktür, üstünlüğü de daha biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışız! Elbette ki âhiret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha biz nice insanların kimini, kimisinden üstün ettik, ahretteyse daha büyük dereceler, daha büyük artış varBak, onların kimini kimine rızık ve makam bakımından nasıl üstün kıldık. Muhakkak ahiret, ulaşılacak dereceler bakımından daha büyüktür, elde edilecek faziletler bakımından da daha üstündür.“Faddale” terimi Kur’an’da çok sık tekrarlanır. Genelde üstün kılmak ve kıymet vermek anlamlarına gelen “Faddale” kelimesi burada, dünya hayatında “rı... Devamı..Görüyor mısın nasıl insânları biri birinin fevkine çıkarıyoruz, âhiretde derecât daha büyük ve daha lütufkârâne birbirlerinden nasıl üstün kıldığımıza bir bak! Doğrusu ahirette daha büyük dereceler ve daha büyük üstünlükler nasıl, onların kimini kimine üstün kıldık. Elbette ahiretteki dereceler daha büyüktür, üstünlükler daha biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır! Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha büyüktür. 20. âyet, gerek dünya gerekse ahiret nimetleri bakımından Allah’ın lütfunun sınırsızlığını ifade etmekte; servet, mevki, sağlık ve yaşayış güzelliği ... Devamı..İnsanları birbirinden nasıl üstün kıldığımıza dikkat et. Ahiretin dereceleri ve üstünlükleri daha büyüktürBak! Onların bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık! Elbette ahiret, hem dereceler bakımından daha büyüktür, hem de üstünlük bakımından daha bir kısmını diğerine nasıl tafdıl etmişiz ve elbette Âhıret derecatca da daha büyük, tafdılce de daha büyüktürBak! Onların bir kısmını bir kısmından daha fazla imkân sahibi kıldık. Elbette ahiret, dereceler ve imkân bakımından da daha a, biz onların kimini kiminden nasıl üstün kıldık. Elbette âhiret, dereceler farkları i'tibariyle de daha büyükdür, üstün kılmak bakımından da daha rızıkta ve makamda onların bazısını bazısından nasıl üstün kıldık! Elbette âhiret, hem dereceler i'tibâriyle daha büyük, hem de üstünlük i'tibâriyle daha et, biz onların bir kısmını rızık ve nimet olarak diğer bir kısmından üstün tutup fazla verdik. Ahiret nimetlerinin derecesi daha büyük ve dünyada verilenlerden daha Biz onları biribirinden nasıl da üstün kıldık. Şüphesiz öbür dünyada basamakların daha yüksekleri, üstünlüklerin de daha büyükleri onları nasıl birbirinden üstün tuttuk, âhirette daha büyük dereceler, daha büyük üstün tutmalar vardır.Rızık bakımından onların kimini kimine üstün kıldığımıza bir bak! Ahiret ise elbette hem dereceler bakımından daha üstündür hem de faziletler/lütuf ve ihsanlar bakımından daha bir kısmını bir kısmına nasıl da üstün tuttuğumuzu gör! Muhakkak ahiret dereceler bakımından da daha yüce ve üstünlük bakımından da daha insanları servet, güç, zeka ve yetenek bakımından nasıl da birbirlerinden üstün kıldık fakat bu gelip geçici nîmetleri elde etme uğruna âhireti terk etme! Çünkü âhiret, makâm olarak bunlardan çok daha yüce olduğu gibi, fazîlet bakımından da çok daha üstündür. O hâlde ey insanoğlu, bu yüce makâma ulaşmak istiyorsan, şu hikmet dolu öğütleri iyi dinleBir bak, onları birbirine nasıl üstün kıldık? Elbette Âhiret, dereceler bakımından da en büyüktür, üstünlük olarak da en insanları nasıl derecelendirdiğimize dikkat ediyor musun? Ahiret ise, daha çok dereceler ve daha çok tercihler ülkesidir... Baksana! Biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışız! Her insanın aklı muhakemesi farklıdır. Olayları algılama gücü farklıdır. Sorumlulukları yerine getirme gücü farklıdır. Dünyada verilen zenginlikler farklıdır. İsteriz ki farklılıklarını birbirleriyle paylaşarak toplumsal eşitliğe ulaşsınlar. Onları böyle deneriz. Dünyadaki hayatları bitince yaptıkları değerlendirilir. Yasalarımıza uygun davrananların dereceleri yükseltilir. Yasalarımıza karşı çıkanlar, yasalarımıza uymayanlar alçaltılır. Önemli olan dünyadaki farklılıklar değil ahiret hayatındaki farklılıklardır. Çünkü orada kimi cennete giderken kimi de cehenneme gider. Bak ki biz insanların kimini kiminden nasıl farklı yaratmışız! Elbette ahiret derece ve üstünlük farkları bakımından çok daha büyüktür.Dünyada onları birbirlerinden nasıl üstün kıldığımıza bir bak. Âhiret, kesinlikle hem dereceler bakımından daha büyüktür, hem de üstünlük bakımından daha bazılarına [yeryüzünde] diğerlerine göre nasıl cömert davrandığımıza bir bak fakat unutma ki, ahiret, paye olarak daha yüksek, erdem ve manevî zenginlik bakımından daha yücedir. ²⁵25 Lafzen, “derece olarak daha büyük ve vaad ettiği cömertlik bakımından tafdîlen daha büyüktür”. Fakat son terim burada belirgin bir biçimde “erd... Devamı..Onları dünya nimetlerinden faydalanmada birbirlerine nasıl farklı ve üstün kıldığımıza bir bak! Ama ahiretteki üstünlük hem nitelik hem de nicelik olarak çok daha büyüktür. 6/165, 20/75, 43/32Bu dünyada onların bir kısmını, diğerlerine nasıl üstün kıldığımıza bir bak; ama âhiretin payı hem nicelik olarak çok daha büyük, hem de nitelik olarak çok daha üstün ve değerlidir.[²²⁴⁸][2248] Derecât, burada ve geçtiği birçok yerde nitelik farkına değil nicelik farkına işaret eder krş 2228; 495; 5811. Cümlenin ikinci kısmı, doğ... Devamı..Bak! Onların bazısını bazısı üzerine nasıl üstün kılmışızdır. Ve elbetteki ki, ahiret, dereceler itibariyle daha büyüktür ve üstünlük itibariyle de daha nasıl dünyada onların kimini kimine üstün kıldık! Elbette âhirette erişilecek daha büyük mertebeler, kazanılacak daha yüksek faziletler vardır. Servet, sağlık ve diğer imkânlar yönünden insanların farklı olmaları Allah’ın takdiridir. Bu âyet, dünyadaki işlere göre, âhirette de insanların farkl... Devamı..Bak, rızık bakımından nasıl onların kimini kiminden üstün yaptık. Elbette ahiret, dereceler bakımından da daha büyük, üstünlük bakımından da daha büyüktür.Yâ Muhammed Bunların birini diğeri üzerine mü'mini kâfire nasıl tafdîl iylediğimize nazar it. Âhiretde daha büyük derecelerde daha büyük tafdîl birini diğerine nasıl üstün kıldığımıza bak. Şurası kesin ki Ahiretteki dereceler daha büyük, üstünlükler daha belirgin birbirlerinden nasıl üstün kıldığımıza bir bak! Ahiretin üstünlük ve fazileti ise daha birbirine nasıl üstün kıldığımıza bir bak. Âhiretin ise mertebeleri de, üstünlükleri de daha nasıl, kimini kimine üstün kıldık! Ama âhiret, dereceler bakımından elbette daha büyük, lütuflandırma bakımından daha nite artuķ eyledük bir nicesin anlaruñ bir nice üzere. daħı āħiret uluraķdur derecetdin yaña daħı uluraķdur [145b] artuķ eylemekdin yā Muḥammed, nice[sin] efḍal ḳılduḳ niçesi üstine. Daḫı āḫiretüñ men‐zilleri uluraḳdur.Ya Peyğəmbərim! Bir gör var-dövlət, cah-cəlal baxımından dünyada onların birini digərindən necə üstün tutduq? Axirətdə isə dünyadakından daha yüksək dərəcələr, daha böyük üstünlüklər vardır!See how We prefer one above another, and verily the Hereafter will be greater in degrees and greater in how We have bestowed more on some than on others; but verily the Hereafter is more in rank and gradation and more in excellence.22012201 Nor should man suppose that all gifts are of equal value. The spiritual ones rank far higher in dignity and real worth than the transitory ones. ... Devamı.. ❬ Önceki Sonraki ❭ ٱنظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ وَلَلْءَاخِرَةُ أَكْبَرُ دَرَجَٰتٍ وَأَكْبَرُ تَفْضِيلًا Elmalılı Hamdi Yazır Bak! Onların bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık! Elbette ahiret, hem dereceler bakımından daha büyüktür, hem de üstünlük bakımından daha büyüktür. Meallere göre İsrâ Suresi 21. Ayet Tüm Mealler İsrâ 21 Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal İsrâ 21 Diyanet İşleri Başkanlığı İsrâ 21 Elmalılı Hamdi Yazır İsrâ 21 Ali Fikri Yavuz İsrâ 21 Diyanet Vakfi İsrâ 21 Elmalılı Hamdi Yazır Sade İsrâ 21 Elmalılı Hamdi Yazır Sade 2 İsrâ 21 Fizilal-il Kuran İsrâ 21 Hasan Basri Çantay İsrâ 21 İbni Kesir İsrâ 21 Ömer Nasuhi Bilmen İsrâ 21 Tefhim-ul Kuran İsrâ 21 Kuran Yolu İsrâ 21

isra suresi 21 ayet okunuşu