Vay Nhanh Fast Money. يَا بُنَيَّ اِنَّـهَٓا اِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ ف۪ي صَخْرَةٍ اَوْ فِي السَّمٰوَاتِ اَوْ فِي الْاَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌ Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin. Nisâ Sûresi 86. Ayet Tefsiri Hakkında Konusu Nuzül Fazileti Nisâ Sûresi Hakkında Nisâ sûresi Medine’de nâzil olmuştur, 176 âyettir. İsmini, birinci âyette geçen ve “kadınlar” mânasına gelen اَلنِّسَاءُ Nisâ kelimesinden alır. Ayrıca bu kelime sûre boyunca sıkça tekrar edilmektedir. Mushaf tertîbine göre 4, nüzûl sırasına göre 98. sûredir. Kur’ân-ı Kerîm’in 114 sûresi içinde اَلرِّجَالُ ricâl yani “Erkekler” ismini taşıyan bir sûre olmayıp, “Nisâ” ismiyle anılan bir sûrenin olması ve sûrede daha çok kadınlarla alakalı konuların ele alınması, İslâm’ın kadına verdiği değer açısından dikkat çekicidir. Daha önce hep ikinci planda tutulmuş ve hakları yenmiş kadınları onurlandırmanın ve onları İslâm toplumu içinde layık oldukları yere oturtmanın açık bir işaretidir. Nisâ Sûresi Konusu Sûrede öncelikle toplumun temeli olan ailenin istikrarı için gereken tavsiye ve direktifler verilir. Bu açıdan bilhassa nikah ve mirasla alakalı hükümler açıklanır. Kadından ve kadınların toplum içindeki yerinden bahsedilir. Kadınlarla erkeklerin aynı asıldan geldiklerine vurgu yapılarak, akrabalık haklarına riayet emredilir. Emanetin ehline verilmesinin ve adâletin lüzumu hatırlatılır. Ayrıca vakit namazı, korku namazı, namaz için gerekli taharet ve teyemmüm gibi konulara temas edilerek insanların sağlam ve sıhhatli bir kulluk şuuru oluşturmalarında önemli hususlara yer verilir. Mü’minler kendilerini savunmaya teşvik edilir. Bununla birlikte onlara İslâm’ı tebliğ etmenin ehemmiyeti de öğretilir. Hicretin hükmü açıklanır. Mü’minlerle “münafıklar, yahudiler ve müşrikler” arasındaki münâsebetlere ait hükümler getirilir. Yahudilerin bazı yanlış inanç, tutum ve davranışları tenkit ve tashih edilir. Her şeyin ötesinde en çok müslüman fert ve toplumu kuvvetlendirme ve sağlam bir birlik oluşturma gayesiyle, müslüman şahsiyetinin ve ahlâkî karakterinin mükemmel, yüksek ve güçlü olması yönünde telkinler yapılır. İbn Abbas şöyle der Nisâ suresinde bulunan sekiz âyet, bu ümmet için güneşin üzerine doğduğu ve battığı şeylerin hepsinden hayırlıdır “Allah, haramları ve helâlleri size apaçık bildirerek yolunuzu aydınlatmak istiyor …” Nisâ 4/26 “Allah sizi günahlardan, yanlış yollara gitmekten koruyup affına ve rahmetine yöneltmek diliyor.…” Nisâ 4/27 “Allah sizin yükünüzü hafifletip dinî hayatı yaşanılır kılmak istiyor. …” Nisâ 4/28 “Siz eğer yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız, biz sizin küçük günahlarınızı örteriz…” Nisâ 4/31 “Allah zerre kadar bile olsa kimseye zulmetmez.” Nisâ 4/40 “Allah, kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz. Bunun altındaki günahları ise dilediği kimse için affeder…” Nisâ 4/48 “Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.” Nisâ 4/110 “Eğer siz şükredip inanırsanız Allah size ne diye azap etsin.” Nisâ 4/147 İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ân, I, 448 Nisâ sûresi, içerisinde hukukî ve ahlâkî hükümlerin en çok bulunduğu sûrelerden birisidir. Kulların bütün bu ağır hükümlerin üstesinden gelebilmeleri için sûreye takvâdan ve Allah’ın her şeyi görüp bildiğinden söz edilerek başlanmaktadır. Nisâ Sûresi Nuzül Sebebi Mushaftaki sıralamada dördüncü, iniş sırasına göre doksan ikinci sûredir. Mümtehine sûresinden sonra, Zil âl’den önce inmiştir. Bakara, Enfâl, Âl-i İmrân, Ahzâb ve Mümtehine sûreleri Medine’de Nisâ’dan önce nâzil olmuştur. Sûrenin, hicretten sonra 5 veya 6. yılda, Müreysî Gazvesi’nde dinî hükümler ve uygulamalar arasına girdiği bilinen teyemmüm âyetini ihtiva etmesi ağırlıklı olarak bu yıllarda indiğini düşündürmektedir. Buhârî’de yer alan “Ferâiz”, 14 Nisâ sûresinin 176. âyetinin Kur’an’ın son âyeti olduğu yönündeki rivayet dikkate alındığında, başka bazı sûreler gibi bunun da nüzûlünün geniş bir sürede tamamlandığı söylenebilir. Sûrenin hicret günlerinde veya Mekke’de nâzil olduğunu ifade eden rivayetler zayıf bulunmuştur. “Ey insanlar!” hitabıyla başlayan sûrelerin Mekke’de vahyedildiği yönündeki kabulden hareketle ileri sürülen son iddiaya şöyle karşı çıkılmıştır Medine’de geldiği bilinen birçok âyette benzer hitaplar bulunmaktadır ve Medine’de “ey insanlar!” denildiğinde bununla yalnızca Medineliler kastedilmez; dolayısıyla bu hitap Mekke’de inişin işareti değildir İbn Âşûr, IV, 212. Nisâ Sûresi Fazileti İbn Abbas şöyle derNisâ suresinde bulunan sekiz âyet, bu ümmet için güneşin üzerine doğduğu ve battığı şeylerin hepsinden hayırlıdır“Allah, haramları ve helâlleri size apaçık bildirerek yolunuzu aydınlatmak istiyor …” Nisâ 4/26“Allah sizi günahlardan, yanlış yollara gitmekten koruyup affına ve rahmetine yöneltmek diliyor.…” Nisâ 4/27“Allah sizin yükünüzü hafifletip dinî hayatı yaşanılır kılmak istiyor. …” Nisâ 4/28 “Siz eğer yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız, biz sizin küçük günahlarınızı örteriz…” Nisâ 4/31“Allah zerre kadar bile olsa kimseye zulmetmez.” Nisâ 4/40 “Allah, kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz. Bunun altındaki günahları ise dilediği kimse için affeder…” Nisâ 4/48 “Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.” Nisâ 4/110“Eğer siz şükredip inanırsanız Allah size ne diye azap etsin.” Nisâ 4/147 İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ân, I, 448 وَاِذَا حُيّ۪يتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِاَحْسَنَ مِنْهَٓا اَوْ رُدُّوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَس۪يبًا ﴿٨٦﴾ Karşılaştır 86 Size bir selâm verildiğinde, onu daha güzeliyle, hiç değilse aynısıyla alın. Unutmayın ki Allah, her şeyin hesabını tutmaktadır. TEFSİR Âyette “selam” mânasında geçen اَلتَّحِيَّةُ tahiyye kelimesi, esas itibariyle sağlık ve uzun ömür dileme anlamına gelir. Cahiliye döneminde Araplar birbirlerine selam verecekleri zaman حَيَّاكَ اللّٰهُ hayyâkallah yani “Allah sana uzun ömür versin” derlerdi. Uzun ömür her zaman iyilik ve saadet sebebi olmadığı için İslâm’dan sonra dünya ve âhiret selametini içine alan esselamü aleyküm ibaresi yaygınlaşmıştır. İslâmda selamın yeri çok önemlidir, “İslâm” kelimesiyle “selam” aynı kökten gelir. Cenab-ı Allah’ın bir ismi de “es-Selam”dır. Her türlü iyi niyeti ve duayı içine alan bu kelime, müslümanların kaynaşmasının ve yekvücut olmasının sembolü olmuştur. Peygamberimiz bilhassa Medine’yi ilk teşriflerinde, müslümanları birbirine kaynaştırmak için selamlaşma üzerinde çok durmuş, herkesle selamlaşmanın fazileti ve ecri konusunda sık sık tavsiyelerde açıdan selam vermek sünnettir, verilen selamı almak ise farzdır. Türkçemizde اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ es-selâmü aleyküm veya bunun hafifletilmiş şekli olan سَلَامٌ عَلَيْكُمْ selâmun aleyküm en yaygın selam şekilleridir. اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ es-Selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuhu ise selamın en şümullü ve zengin biçimidir ki âyet-i kerîmede de “daha güzeli” ifadesiyle buna işaret Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur“Allah Teâlâ Âdem’i yaratınca ona – Git şu oturmakta olan meleklere selâm ver ve senin selâmına nasıl karşılık vereceklerini de güzelce dinle; çünkü senin ve neslinin selâmı bu şekilde olacaktır!» buyurdu. Âdem meleklere– es-Selâmü aleyküm» dedi. Melekler– es-Selâmü aleyke ve rahmetullâh» karşılığını verdiler. Onun selâmına ve rahmetullâh»ı ilâve ettiler.” Buhârî, Enbiyâ 1İmrân b. Husayn şöyle anlatıyorResûlullah bir adam geldi ve“– es-Selâmü aleyküm” dedi. Efendimiz onun selâmına aynı şekilde karşılık verdikten sonra adam oturdu. Allah Resûlü“– On sevap kazandı” buyurdu. Sonra bir başka adam geldi, o da“– es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâh” dedi. Peygamberimiz ona da verdiği selâmın aynıyla mukâbelede bulundu. O kişi de yerine oturdu. Resûl-i Ekrem“– Yirmi sevap kazandı” buyurdu. Daha sonra bir başka adam geldi ve“– es-Selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh” dedi. Fahr-i Kâinat o kişiye de selâmının aynıyla karşılık verdi. O kişi de yerine oturdu. Efendimiz onun hakkında da“– Otuz sevap kazandı” buyurdu. Ebû Dâvûd, Edeb 131-132Bu gibi âyet-i kerîme ve hadis-i şerifler, müslümanın her zaman ve zeminde İslâmî âdâb ve nezâkete uygun en güzel davranışları sergilemelerini ister. Selamlamada, hediyeleşmede ve bütün beşeri münâsebetlerde hep fazilet tarafını tercih etmelerini talep eder. Zira müslüman daima sevdiren, cezbeden, bağlayan, ülfet ettiren kişidir. Halbuki kaba ve nazik olmayan davranışlar, insanları uzaklaştırır. Kalplerini soğutur. Güzel ve nazik davranışlar ise kalpleri ısıtır, muhabbeti artırır. Özellikle insanlar arası ilişkilerin gergin olduğu dönemlerde, böyle faziletli ince, nazik ve güzel davranışlar kat kat gerekli ve faydalı olur. Bu tür faziletli davranışlarda başarılı olmanın şartı ise tek olan Allah’a bağlanmak, yaptığımız her ameli O’nun rızâsını tahsil için yapmak ve ebedî âhiret hayatını hiç hatırdan çıkarmamaktır Kaynak Ömer Çelik Tefsiri اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahîm. وَقُلْنَ حَاشَ لِلّهِ مَا هَذَا بَشَرًا إِنْ هَذَا إِلاَّ مَلَكٌ "ve kulne hâşe lillâhi mâ hâzâ beşerâ,in hâzâ illâ melekun kerîm." 12. YUSUF...31... Ve büyülenircesine , *Hâşâ.....!!!!....Allah için , bu bir beşer değil , ancak kerim bir MELEK 'tir , dediler.... YA LATİF.....İsmi ile birlikte okunabilir... Okuyanda hem kalp , hemde beden güzelleşerek , dışarı yansır.. Fakat , YUSUF'un asıl Nurani Muhabbet SIRRI şudur... O'nun ahlakının güzelliği kalbini sarmış...... Kalbinin güzelliğide bedenini istila etmiş...... fakat beşeri olan , beden dahi bu güzelliği örtmeyip , ağırlığını taşıyamıyarak , kabından dışarı taşmış... Ve gören gözlerde O'nu hazmedememişler , çünkü , O Sonsuza akan bir NURR OL'muşş... Ve ölümlü Dünya frekansıyla sınırlı gözler O'nu kavrayamıyarak hayretle büyüsüne kapılmışlar..... Günde 100 okunursaa... , Düşünceler , duygular , KALP ve beden , sırasıyla birbirlerini NUR'landırıp , güzelleştirmekle kalmaz , Tüm Alemlere SEV''direrek , ÖLÜMSÜZLEŞTİRİR..... Kaynak Alıntı ❬ Önceki Sonraki ❭ Your browser doesn’t support HTML5 audio قَالُوا۟ تَٱللَّهِ تَفْتَؤُا۟ تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتَّىٰ تَكُونَ حَرَضًا أَوْ تَكُونَ مِنَ ٱلْهَٰلِكِينَ Kâlû tallâhi tefteu tezkuru yûsufe hattâ tekûne haradan ev tekûne minel hâlikînhâlikîne. Oğulları, “Allah’a yemin ederiz ki, sen hâlâ Yusuf’u anıp duruyorsun. Sonunda üzüntüden eriyip gideceksin veya helâk olacaksın” dediler. Türkçesi Kökü Arapçası dediler ki ق و ل قَالُوا Vallahi ا ل ه تَاللَّهِ sen hâlâ ف ت ا تَفْتَأُ anıyorsun ذ ك ر تَذْكُرُ Yusuf’u يُوسُفَ sonunda حَتَّىٰ olacaksın ك و ن تَكُونَ hasta ح ر ض حَرَضًا yahut أَوْ olacaksın ك و ن تَكُونَ -dan مِنَ helak olanlar- ه ل ك الْهَالِكِينَ Diyanet İşleri Başkanlığı Oğulları, “Allah’a yemin ederiz ki, sen hâlâ Yusuf’u anıp duruyorsun. Sonunda üzüntüden eriyip gideceksin veya helâk olacaksın” dediler. Diyanet Vakfı Oğulları Allah´a andolsun ki sen hâla Yusuf´u anıyorsun. Sonunda ya hasta olacaksın ya da büsbütün helâk olacaksın!» dediler. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Dediler ki Hala Yusuf´u anıp duruyorsun, vallahi sonunda kederden eriyeceksin veya helak olanlara karışacaksın!» Elmalılı Hamdi Yazır Dediler ki Hâlâ Yusuf´u sayıklayıp duruyorsun. Allah´a yemin ederiz ki, sonunda eriyip gideceksin, tükenip helak olacaksın. Hayret doğrusu!» Ali Fikri Yavuz Babalarına dediler ki “Hâlâ Yûsuf’u anıp duruyorsun. Allah’a yemin ederiz ki, sonunda kederinden eriyeceksin veya helâke düşenlerden olacaksın.” Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Tellahi dediler, halâ Yusüfü anıb duruyorsun, nihayet gamdan eriyeceksin veya helâk olanlara karışacaksın Fizilal-il Kuran Oğulları; Vallahi, Yusuf Yusuf diye diye ya yatağa düşeceksin, ya da helâk olacaksın» dediler... Hasan Basri Çantay Dediler ki Haalâ Yuusufu anıb duruyorsun. Andolsun ki sonunda ya kederinden hastalanıb eriyeceksin, yahud helake uğrayanlardan olacaksın». İbni Kesir Dediler ki Vallahi sen, hala Yusuf´u anıp duruyorsun, sonunda ya kederinden bitkin düşeceksin veya helake uğrayanlardan olacaksın. Ömer Nasuhi Bilmen Dediler ki Vallahi sen helâke yüz tutuncaya kadar veya helâk olmuşlardan oluncaya değin Yusuf´u anıp durmaktan geri kalmayacaksın.» Tefhim-ul Kuran Allah adına, hayret» dediler. Hâlâ Yusuf´u anıp durmaktasın. Sonunda ya kahrından hastalanacaksın ya da helake uğrayanlardan olacaksın.» Meal Ayet Arapça حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ ف۪ي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِنْدَهَا قَوْمًاۜ قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ اِمَّٓا اَنْ تُعَذِّبَ وَاِمَّٓا اَنْ تَتَّخِذَ ف۪يهِمْ حُسْنًا Türkçe Okunuşu * Hattâ iżâ beleġa maġribe-şşemsi vecedehâ taġrubu fî aynin hami-etin vevecede indehâ kavmâenk kulnâ yâżâ-lkarneyni immâ en tu’ażżibe ve-immâ en tetteḣiże fîhim husnân 1. Ömer Çelik Meali Nihâyet güneşin battığı yere, batı sahillerine varınca onu kızgın, kara, balçıklı bir gözede batıyor buldu. Orada azgın bir topluluğa rastladı. Ona “Ey Zülkarneyn! İstersen bunları cezalandırırsın veya onlara güzel davranıp affedersin, bu hususta muhayyersin” dedik. 2. Diyanet Vakfı Meali Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında orada bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik. 3. Diyanet İşleri Eski Meali Sonunda güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir suda batıyor gördü. Orada bir millete rastladı. "Zülkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin" dedik. 4. Diyanet İşleri Yeni Meali Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar gibi buldu. Orada kâfir bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya onları cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. 5. Elmalılı Hamdi Yazır Meali Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, sanki kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki "Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın." 6. Elmalılı Meali Orjinal Meali Tâ gün batıya vardığı vakit onu balçıkla bir gözde gurub ediyor buldu, bir de bunun yanında bir kavim buldu, dedik ki ey Zülkarneyn! ya ta'zib edersin veya haklarında bir güzellik ittihaz eylersin 7. Hasan Basri Çantay Meali Nihayet güneşin batdığı yere ulaşınca onu kara bir balçıkda batar buldu. Bunun yanında da bir kavm buldu. Dedik ki Zülkarneyn, onları ya azaba uğratmanda, yahud haklarında güzellik tarafını tutman da serbestsin». 8. Hayrat Neşriyat Meali Nihâyet güneşin battığı yere batı cihetindeki memleketlere varınca, onu o güneşi balçıklı bir suda batıyor gibi buldu ve yanında kâfir bir kavim buldu. Dedik ki “Ey Zülkarneyn! Artık sana düşen ya onları cezâlandırman veya haklarında bir güzellik tutmandır!” 9. Ali Fikri Yavuz Meali Nihayet güneşin battığı yere okyanus kıyısına vardığı zaman, güneşi, sanki siyah bir çamura batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz şöyle hitap buyurduk “- Ey Zül'-Karneyn! Ya iman etmiyenlere azâb edersin veya haklarında bir güzellik muamelesi yaparsın.” 10. Ömer Nasuhi Bilmen Meali Tâ ki, güneşin battığı yere vardı, onu siyah bir çamur gözesinde gurub eder gibi buldu ve onun yanında bir kavim de buldu. Dedik ki Ey Zülkarneyn! Ya mu-azzep kılarsın veyahut haklarında güzelce bir muamele yaparsın.» 11. Ümit Şimşek Meali Nihayet batıya vardığında, güneşi balçıklı bir suda batarken gördü; orada da bir kavim buldu. “Ey Zülkarneyn,” dedik. “İster onları cezalandır, istersen güzellikle muamele et.” 12. Yusuf Ali English Meali Until, when he reached the setting of the sun, he found it set in a spring of murky water Near it he found a People We said "O Zul-qarnain! thou hast authority, either to punish them, or to treat them with kindness." Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin anlaşılması mümkün değildir. Mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir. Kehf Sûresi 86. ayetinin tefsiri için tıklayınız * Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir.

yusuf suresi 86 ayet fazileti