Uygurlarkâğıt ve matbaayı kullanan ilk Türk kavmidir; kültürlerinin renkliliği ile edebiyat, sanat ve hukuk alanlarında çok sayıda eser üretmişlerdir. Eski Uygur alfabesi, Uygur Devleti’nin yıkılmasından sonra da kullanılmıştır. Eski Uygur alfabesi 18 harften oluşur ve sağdan sola doğru yazılır.
Türkalfabesinde 29 adet harf bulunmaktadır. Bunlardan sekizi sesli (A, E, I, İ, O, Ö, U, Ü) geri kalanı ise sessizdir. Vurgu, genellikle son hecededir: gelmek (ɡæɫˈmec) gibi. Bu, emirlerde ilk hecede olup ve özel isimlerde farklı olabilir.
Göktürkalfabesi 38 harften oluşur. 34 sessiz harf ve 4 sesli harf bulunmaktadır. İlk Türk alfabesini oluşturan devlet Göktürklerdir. Göktürk devleti zamanında dikilen Göktürk Kitabelerinde bu alfabenin kullanıldığı bilinmektedir. Göktürk alfabesinin ilk kullanıldığı yer Yenisey Yazıtları olarak kabul edilmektedir.
Geneldesöyleyiş tarzı bakımından Kürt kökenli kesime aşiret, Türkmen kökenli kesime de oymak denildiğinden Lolanlılar’ı oymak olarak tanımladık. Her iki tabir de aynı anlama gelmektedir. Aynı şekilde Türklerin Sünni yerleşik kesimine Türk, Alevi, Yörük kesimine de Türkmen denilmektedir.
Lehçe( język polski ,[ˈJɛ̃zɨk ˈpɔlskʲi] ( dinle ) , polszczyzna ,[pɔlˈʂt͡ʂɨzna] ( dinle ) veya sadece polski ,[Pɔlskʲi] ( dinleme ) ) a, Batı Slav dili ait Lechitic grubu. [8] Esas olarak Polonya'da konuşulurve Polonyalıların ana dili olarak hizmet eder.Polonya'nın resmi dili olmasının yanı sıra, diğer ülkelerdeki Polonyalı azınlıklar tarafından da
Vay Nhanh Fast Money. Türk tarihinde ilk alfabe hangi devlete aittir? Türk tarihinde ilk kullanılan alfabe, Göktürk Köktürk Alfabesidir. Göktürk alfabesi, Türkçenin metinlerle izleyebildiğimiz tarihi boyunca kullandığı ilk düzenli ve resmî yazı sistemidir. Ilk Türk alfabeyi kim buldu? Türk alfabesi Yayımlanması 1 Kasım 1928 Dönem 1 Kasım 1928 – günümüz Kardeş alfabeler Türk Braille alfabesi Azeri alfabesi Özbek alfabesi Türkmen alfabesi ISO 15924 ltr, Latin Ilk Türk alfabesi ne zaman kullanıldı? Bu yazı örnekleri MS 8. yüzyılın başlarından kalma en eski Türk alfabesi olup Göktürk ya da Orhun alfabesi olarak bilinir ve taşlar üzerine yazılmıştır. Göktürk alfabesi 38 harflidir, 4 ünlü ve 34 ünsüz harften oluşur ve sağdan sola doğru yazılır. Ilk alfabe nerede kullanılmıştır? 3300 yılında çivi yazısını icat etmişler. Bazı araştırmacılar da yazının ilk defa Girit adasında, bazıları Kıbrıs adasında, bazıları ise alfabenin ilk kez İ. Ö. 2000 yıllarında Sina Yarımadası’nda ortaya çıktığını iddia etmektedirler Nusrettin Bolelli 2015, 10. Ilk alfabe hangi uygarlığa aittir? Modern alfabenin kökeni, Fenike alfabesine dayanmaktadır. Bazı araştırmacılara göre Fenikeliler de bu yazı sistemini, Mısır hiyerogliflerinden esinlenerek oluşturmuştur. Ilk alfabenin adı nedir? Fenike Alfabesi olarak adlandırılan ve ilk alfabe olduğu iddia edilen yazıt, İtalya’nın Toskana bölgesinde bulunan Marsilya Yazıtı’dır. Kazım Mirşan tarafından Türkçe okunan bu yazıt, bir yazı tahtası olarak adlandırılabilecek yüzeyi düz bir taşın üzerinde bulunmuştur. Türkiye Türkler kaç alfabe kullanmıştır? Türkler, geçmişten günümüze 5 farklı alfabe kullanmıştır. Türk alfabesi kime ait? Orhun, Göktürk ya da Köktürk alfabesi, Göktürkler ve diğer erken dönem Türk kağanlıkları tarafından kullanılmış, Türk dillerinin yazılması için kullanılmış ilk yazı sistemlerinden biridir. Alfabe, 4’ü ünlü olmak üzere 38 damga harf içermektedir. Ilk alfabeyi kim icat etti? Yaygın olarak kullanılan ilk alfabe, yaklaşık yedi yüz yıl sonra Fenikeliler tarafından geliştirildi. Tamamı ünsüz 22 harften oluşan bu alfabe, Levant, İber yarımadası, Kuzey Afrika ve Güney Avrupa dahil olmak üzere tüm Akdeniz’de kullanılmaya başlandı. Türkler hangi dönemde hangi alfabeyi kullanmıştır? Köktürk Alfabesi Türklerin tarihte kullandığı ilk alfabedir. Göktürk Alfabesi ve Orhun Alfabesi olarak da isimlendirilmektedir. Klasik Türk damgalarından oluştuğu söylenmektedir. Göktürk Alfabesi 38 harften meydana gelmektedir. Ilk alfabe nerede ne zaman kimler tarafından bulunmuştur? Türkler, ilk olarak ulusal bir alfabe olan 38 harfli Orhun alfabesini kullanmışlardır. Bu alfabe ile yazılan ilk yazı örnekleri MÖ 5. yüzyılda Issıg Esik Kurganında bulunmuştur. En eski alfabe hangisi? Arap, Kiril, Latin Alfabesidir. Köktürk Alfabesi Türklerin tarihte kullandığı ilk alfabedir. Alfabe kim icat etti? Yaygın olarak kullanılan ilk alfabe, yaklaşık yedi yüz yıl sonra Fenikeliler tarafından geliştirildi. Tamamı ünsüz 22 harften oluşan bu alfabe, Levant, İber yarımadası, Kuzey Afrika ve Güney Avrupa dahil olmak üzere tüm Akdeniz’de kullanılmaya başlandı. Latinceyi ilk kim kullandı? Latin alfabesinin tarihi MÖ 7. yüzyılda Romalı’ların Yunan alfabesini örnek almalarıyla başlar.
Türkler, tarih boyunca çok fazla alfabe değiştirmiş, kendi alfabe sistemini kurabilmiş önemli bir etnik yapıdır. Bugün bir Türkçe konuşuru, Çin’e kadar olan alanda sadece Türkçe konuşarak insanlarla anlaşabilmektedir. Bu aşamada, Türkçenin bu kadar yayılmasının nedenleri arasında Türklerin savaşçı yapısı ve göçebe hayatını yaşaması görülebilir. Birçok millet ve medeniyetle ilişki kuran büyük Türk devletleri, haklı olarak birçok alfabe kullanmıştır. Bu alfabeler şunlardırGöktürk yazısı Türk Runik sistemi Sogd yazı sistemiUygur yazı sistemiMani yazı sistemiBrahmi yazı sistemiSüryani yazı sistemiArap yazı sistemiErmeni yazı sistemiİbrani yazı sistemiGrek yazı sistemiSlav yazı sistemiLatin yazı sistemiBu dönemlerdeki bazı yazı sistemleri dar dönemde kullanılmıştır. Geniş bir tarihsel dönemi işgal eden belli başlı 5 yazı sistemi vardırGöktürk yazı sistemiUygur yazı sistemiArap yazı sistemiSlav yazı sistemiLatin yazı sistemiBu beş aşamada, kökeni ile ilgili tartışmalara neden olan sistem Köktürk ya da Göktürk yazı sistemidir. Bu bakımdan önce Göktürk alfabesinin yazısının kökeni konusunu işleyeceğiz, daha sonra diğer yazı sistemlerinin durumuna Göktürk ya da Köktürk Yazı Sistemi ve Köktürk Yazısının Kökeni MeselesiKöktürk ya da Göktürk alfabesinin kökeni konusunda bilim adamlarının tartışmaları henüz bitmemiştir; ama son yıllarda en tatmin edici açıklama V. G. Guzev ile Sergey Klyaştornıy’nin “Göktürk Yazısının Kendiliğinden Doğma Menşei Varsayımı Esaslandıran Deliller” adlı makalesinde ortaya konulmuştur. Şimdi hem bu makalenin özetini geçeceğiz hem de Köktürk alfabesinin kökenine ait olan görüşleri madde madde kısaca tanıtacağızA. Köktürk metinlerini ilk kez gören seyyahlar ve bilginler bu metinlerin dilini Likya, Hitit gibi Anadolu medeniyetlerine Bugün alfabenin “runik alfabe” adıyla anılmasını sağlayan görüş eski olmakla birlikte Heigel’e aittir. Heigel, Köktürk alfabesinin İskandinav kaynaklı olduğunu ileri sürmüştür. Köktürk alfabesi, İskandinav alfabesine şekil olarak benzer ve hatta yazıtlar ilk kez bulunduğunda bu yüzden bölgeye ilk kez Fin heyeti V. Thomsen’in başı çeken bir görüş de şudur ki yazıtların kökeni Doğu tarafındadır. Bu yazıların kaynağını Avrupa’ya dayandırmak yanlıştır. Thomsen’e göre yazıların kökeni Aramî, Soğd, Pehlevî dillerine dayanır. Thomsen bu bağlamda en fazla Aramî alfabesi üzerinde durmuştur. Thomsen bu görüşle Aramî alfabesini Köktürk alfabesi ile karşılaştırmıştır. Ayrıca eserinde de Köktürk yazıtlarının yukarıdan aşağıya doğru okunmasında Çincenin etkisi vardır. Thomsen’in bu görüşü daha sonra Anna Rona Tas, Karl Meges gibi ünlü Türkologlarca kabul görmüş, açıkçası oldukça fazla taraftar toplamıştır. Thomsen, ileriki zamanlarda Sir Gerald Clauson’un işaret ettiği üzere Köktürk yazısının Bizans kaynaklı Grek alfabelerinden etkilenilerek oluştuğunu Köktürk yazıtlarının İran kaynaklı Aramî yazısından kaynaklandığını ileri süren araştırmacılar arasına N. D Sokolov da katılmıştır. Yalnız Sokolov’a göre bu yazılar Aramî alfabesinin etkisinde oluşmakla birlikte Türk damgalarının şekillenmesi ile meydana Radloff, Köktürk alfabesinin Aramî etkisinde olduğunu kabul etmekle birlikte bu yazının İskandinav yazısında da etkilenebileceğini Köktürk yazıtlarının yerli olduğunu kabul eden araştırmacılar da yok değildir. Türk damga ve şekillerinden oluştuğunu kabul eden araştırmacılar bu alfabenin kaynağını Türk ideogramlarına dayandırır. Bu görüşü kabul edenler arasında Türkiye’de Göktürk metinlerinin yayınını ilk kez yapanlar arasında bulunan Namık Orkun da vardır. Namık Orkun’dan sonra Ahmet C. Emre, Ahmet Caferoğlu, ve G. Guzev ile Sergey Klyaştornıy da Köktürk alfabesinin kökenini Şaman terimlerine yani dinî ideogramlarına dayandıran araştırmacılar da E. D. Polivanov, alfabenin Türk damgalarından doğduğu fikrini ileri sürmekle birlikte bu alfabe oluşumunda Aramî alfabenin de etkili olduğunu ileri Sir Geral Clauson, alfabenin kökeni hakkında geniş bir araştırma yapmıştır. Ona göre Türkler dindar bir yapıya sahip değildi ve bu yüzden de alfabenin kökenini Şaman kültüründe aramak yanlıştır. Clauson’a göre Türkler ticaretle uğraşan bir millet değildi bu bakımdan Köktürk alfabesinin icadında ticarî ilişkilerinin etkisi olamaz. Clauson’a göre Türklerin yazı sistemini icat etmede onların diplomatik ilişkileri etkili olmuştur. Türklerin tarih boyunca büyük devletler kurduğunu söyleyen Clauson, onların diplomatik ilişkilerinin kaydını tutma ihtiyaçlarını hissedebileceklerini dile getirmiştir. Clauson, Türklerin 6. yy’da Bizans ile olan diplomatik ilişkilerini göz önünde bulundurarak bu yazı sistemini İstemi Yabgu’nun icat ettiğini öne sürer. Köktürk alfabesinin kökenini Soğdak – Grek alfabesinde Diğer araştırmacılar da Köktürk alfabesinin kökenini Sami dillerinde arar. Bunun nedeni olarak da Köktürk alfabesinin heceye dayalı olduğunu, kökeninin de bu bakımdan sese dayalı olan Aramî harflerinde aranamayacağını iddia Kimi araştırmacılar Köktürk yazı sistemini taklide dayalı bir buluş olarak görüşlerden Köktürk alfabesinin “İskandinav kökenli” olduğu fikri pek kandırıcı değildir. Yukarıdaki görüşlerin en kandırıcıları Köktürk alfabesinin Aramî kökenli olduğu ve Türklerin kendi icadı yazı sisteminin Türk icadı olduğunu savunan araştırmacılardan Aristov ve Malliskyt bu yazı sisteminin kökenini Türk damgalarına; Sayenkov ise dinî ayinlerde kullanılan damgalara dayandırır. Polinanov’a göre Türk damgaları alfabenin kökeni oluşturur ama yabancı etkileri de göz ardı etmemek Orkun da Thomsen ve Polinanov’un görüşlerine dayanarak alfabenin Türk icadı olduğunu Thomsen de alfabenin yeni oluşumlara açık olduğunu söyleyerek alfabenin Türk icadı olabileceği hakkında açık kapı bırakır. Hatta bazı “fantastik” tahminler de yürütür. Bu konuda en geniş açıklama Ahmet Caferoğlu’ndan gelir. Ahmet Caferoğlu, Türk Dili Tarihi adlı eserinde 5 Köktürk alfabesini ele alarak bu harflerin Türk kültüründen gelen kült ile oluşturulduğunu Caferoğlu’na göre Köktürk yazısının gelişiminde önce göz evresi sonra kulak evresi meydana gelmiştir. Köktürk alfabesi ayrıca hece ve alfabe devresini yaşamıştır Caferoğlu’na göre. Ayrıca Caferoğlu, Yenisey yazıtlarında çok fazla harf çeşidi olduğunu ileri sürerek Yenisey Yazıtlarının, Orhun yazıtlarından daha eski olduğunu ileri Bican Ercilasun, Caferoğlu’nun görüşünü daha da geliştirmiştir ve Türk Dili Tarihi adlı eserinde bunu konuda en önemli çalışma 1993 yılında tamamlanan, 2000 yılında açıklanan V. G. Guzev ile Sergey Klyaştornıy’nin “Göktürk Yazısının Kendiliğinden Doğma Menşei Varsayımı Esaslandıran Deliller” adlı makalesidir. Bu yazıda, Köktürk alfabesinin Maddeles kanunları göz önüne alınarak Türk icadı olduğu kanıtlanmıştır. Ayrıca diğer görüşler de değerlendirilerek tahminler daha da kuvvetli hale getirilmiştir. Şimdi bu makaleyi en genel hali ile madde madde özetleyelimKelime ve hece sistemindeki alfabelerin ortak özelliği harf sayısının fazla olmasıdır. Köktürk alfabesinde 26 sesi vardır. Buna göre Köktürk alfabesi kelime/hece sistemine sistemindeki yazı sistemlerinde açık / kapalı hece sistemi vardır. Köktürk yazı sisteminde ünlüler kelime başında çok kullanılmaz; yani bir hece sistemi söz göre her yazının oluşumunda o yazının ait olduğu kültürün resim kültürü etkilidir. Köktürk yazı sisteminin de Türk resimlerinden oluştuğunu iddia eder. Buna göre Göktürk yazısı, resimleri ifade eden kelime yazısı olarak başlamış daha sonra o kelimeler alfabe sistemine Gelb’e göre bir işaret temsil ettiği resimden çıkıp bağımsız ve resimle alakasız bir fonem değeri kazandığında o dilin bir yazı sistemi oluşmuştur. Göktürk yazısı bu aşamayı yazı sisteminin gelişiminde yazı sistemi evreleri yan yana gelişebilir. Bir evrenin tamamlanıp diğer bir evreye geçmesi de olabileceği gibi ayrı evrelerin aynı zamanda yaşanma durumu vardır. Göktürk yazı sisteminde, ayrı evreler aynı zamanda yazısında resim yazıdan devşiren fonem, hem resim yazıyı yansıtır hem de ayrı bir fonemi. Örneğin “eb” ev anlamına gelen ses hem “ev” resmini akla getirir hem de sesi temsil eden harf bir sözcükte “b” sesi olarak bahsedilen kalıntılar devam yazısının fonem değeri taşıması üç aşamada gerçekleşir ve bu üç aşama da yan yana devam etmiştir Göktürk yazı yazısının hem hece yazısına dayalı olduğunu hem de kendiliğinden doğma olduğunu kanıtlayan en önemli durum “ünlü + ünsüz” şeklinde olan ünsüz ikizleşmesidir. nt, lt, nç ikiz sesleri Göktürk yazıtlarında bulunmaktdır.Yukarıda bahsedilen durum, ünsüz çiftinin bu şekilde var olması, bu çiftlerin dış etkili olduğu tezini yazısı Sami dillerine dayandırılamaz çünkü Türkçede; büyük ünlü uyumuna dayanan kalın ve ince ünlüler vardır ve beş tanedir bu ünlüler, Köktürkçede tek ünlü harften oluşan tek ünlülü hece vardır. Bu durum Sami dillerinde Sami dillerinin kuruluşunda Türkçede olduğu gibi “ünlü + ünsüz” hece sistemi alfabesinde “k” sesinden beş adet vardır ve bu durum da bu yazı sisteminin hece evresinde olduğunu çiftleri lt, nç, ny, nt “ünlü + ünsüz + ünsüz” tipinde bir kelimeden kopmuştur. Bu bakımdan harf sisteminden değil kelime sisteminden yılında keşfedilen Mani el yazsı 19 Göktürk hecesini karşılaştırmaktadır. Bu da Göktürk alfabesinin hece sistemine sahip olduğunu yazısının tek hece kelimelerin çok olması, basit hece kuruluşuna sahip olması, hece tiplerinin Ünlü + ünsüz, ünlü + ünsüz + ünsüz şeklinde olması bu yazı sisteminin kelime – hece yapısına ait olduğunu devleti büyüklüğü bakımından 6. – 7. yy’da bir yazı sistemi alfabesi Soğdak kökenli de değildir çünkü Soğdak dilinde Türkçe kadar zengin bir ünlü sistemi yazı oluşturan kişi elbette kendi kültürünü görmezden gelemez. Bu bakımdan Köktürk yazısının oluşmasında Türk resim kültürünün etkisi olarakKöktürk yazısı kendiliğinden doğma olan tüm dilerin yaşaması gereken tüm evreleri yaşamış ve harf yazı olarak var dönem 6 ila 8 .yy arası olmuştur ve bu kısa bir dönemdir. Bu kısa dönemde evreler yan yana gelişmesinde çevredeki faktörlerin etkisi büyüktür. Köktürk kağanlığının çevresi güçlü medeniyetlerle çevrilmiştir ki bu durumda da Köktürklerin yazı gelişimi söz varlığında, bozkır yaşamı, savaş, yöneticilik ve devlet düzeni ile ilgi sözcükler çoğunluktadır. Savaşçı bir toplum yapısına sahip oldukları ve devleti kutsal gördükleri için Türkler, bu taşlara bu yazıları işlemişlerdir. Elbette bu durum Uygur Türkçesi zamanında değişime yazısı, Köktürk dönemlerinden bu zamana kadar kalan bengü taş dediğimiz dikil taşlarda, Uygur devletinin ilk dönemindeki Uygur yazıtlarında görülen uzun soluklu bir yazı sistemidir. Göktürk yazı sistemi 38 harften oluşur. Bunlardan 4 tanesi ünlüleri, 31 tanesi ünsüzleri, geriye kalan 3 tanesi de çift ünsüzleri lt, nç, nt karşılar. Ünsüzler için kullanılan 31 harfin 20 tanesi kalın ve ince ünsüzleri ayırır, geriye kalan 7 tanesi kalınlık – incelik bakımından nötr seslerdir. Ünsüzler için kullanılan 31 harften 4 tanesi “ünlü + ünsüz” çiftini Uygur AlfabesiEski Türkçenin Grameri adlı kitabı hala önemini koruyan Annamarie Von Gabain, Uygur dilini n ve y olmak üzere ikiye ayırır. Bu ünsüzler Köktürkçenin ny ses çiftinden meydana gelmiştir. Mani dinine mensup Uygurlar n ağzını, Budist dinine mensup olan Uygurlar genelde y ağzını kullanmışlardır. Uygur Türkçesinde n ve y ağzı arasında farklılıklar vardır ve Annamarie Von Gabain bu iki lehçenin ayrımını Eski Türkçenin Grameri adlı eserinde vermiştir. Teknik bilgiler olduğu için burada bu konuya Uygur Türkçesi metinleri çoğunlukla y ağzı ile yazılmıştır. Uygurcanın “n” ağzı Köktürkçeye daha yakın olmakla birlikte “y” ağzı da Köktürçeden çok fazla kopamamıştır. Köktürkçe ve Uygurcanın ses , biçim özellikleri arasında çok fazla fark yoktur, ikisinin de arasında zaten çok fazla bir zaman aralığı Uygur Türkçesi dönemi, yazı dili olarak Köktürk Türkçesinin bir devamıdır; Karahanlı Türkçesi de Uygur Türkçesinin devamı olarak sayılır. Yalnız eski Uygur Türkçesindeki farklılıklar, Köktürk Türkçesinden daha fazladır çünkü din ve sosyal çevre çeşitliliği bulunan sesler ve bu seslerin konumu Köktürkçe ile hemen hemen aynıdır. Farklı olan sesler nazal n ile b sesi arasındadır. Bu da Ahmet Bican Ercilasun’un Türk Dili Tarihi adlı kitabında Uygur Türkçesinin söz varlığında 100 temel sözcük tespit edilmiştir ve bu kelimeler de günümüz Türkçesinin söz varlığı ile hemen hemen aynıdır. Eski Uygur Türkçesi Türkiye TürkçesiOd od ateşIgaç ağaçAgız ağızTolu doluKelmek gelmekBiz / miz bizSen / sin sen Söz varlığı açısından eski Uygur Türkçesi ile Göktürk Türkçesinin ayrılma noktası dindir. Din değişimi Uygur Türkçesi ile Köktürkçenin söz varlığı açısından derin bir şekilde ayrılmasına neden olmakla birlikte Uygurların Türkçeye derin bir dinî terim dağarcıkları söylenebilir. Eski Uygur Türkçesi, Sanskritçe, Sogdça, Tibetçe, Çince ve Toharcadan alınan bu dinî terimleri ya Türkçenin yapısına uyduruyorlar ya Türkçe kurallara göre türetiyorlar ya da Türkçe kelime türetme yollarını kullanarak yeni kelimeler / terimler üretmişlerdir. Bu bakımdan geniş bir telif edebiyatı ve ona bağlı bir söz varlığı gelişmiştir. Eski Uygur Türkçesinin temel söz varlığı n ve y ağzına değişikliğe uğramıştır. Aynı keza ayrı ağızlarda ayrı dinler yaşanmış ve ayrı edebî eserler Uygur Türkçesi kendi alfabelerini bulana kadar daha doğrusu kendi imlalarını bulana kadar bir dönem Brahmi alfabesini de kullanmışlardır. Brahmi yazı sistemi ile yazılan eserler az olmakla birlikte Türk dil tarihi için önemli eserlerdir. Bu bakımdan Brahmi yazı sistemi hakkında kısa bir açıklama Brahmi Yazı SistemiUygurların kullandıkları ama çok kısa bir süre kullandıkları bir yazı sistemidir. Bu yazı sisteminin tarihi bir önemi yazı sisteminde “o,u”; “ö,ü”; “a,e” ünlü çiftleri aynı harfle karşılanır. Bu bakımdan bazı sözcüklerin okunuşu hala tartışma konusudur Köl mü kül mi gibi. Brahmi alfabesinde ise kapalı e dahil olmak üzere tüm ünlü harfler için ayrı ayrı harfler vardır. Bu bakımdan en azından Köktürkçe döneminden kalma bazı tartışmalı metinler biraz olsun Sogd Yazı SistemiTürklerin ilk yazıtı sayılan Bugut yazıtının üç yüzü Sogdça Asyalı İranlı bir kavim olan Sogd yazısının genelde yazıtlarda kullanıldığı söylenebilir. Erken dönemden kalma Karabalsagun yazıtının da Bugut yazıtının da Sogd dili ile yazılması, Sogd toplumunun Türkleri nasıl etkilediğini Mani Yazı SistemiUygur kağanından Bögü Kağan’ın Maniheizmi resmi din olarak kabul etmesi ile Mani alfabesi de eski Uygur Türkleri arasında yayılmaya başlamıştır. Mani alfabesinde bütün ünsüzler için ayrı ses vardır ki bu şekilde de Türkçenin karanlıkta kalan dönemleri Süryani Yazı SistemiDoğu Türkistan’da Uygurlar ve Orta Asya’daki diğer Türk kavimleri arasında sadece Budizm, Maniheizm ya da İslamiyet değil Hıristiyanlık da yayıldı. Hıristiyanlığın özellikle Nesturi mezhebi Türkler arasında çok fazlaca ses buldu. Hıristiyanlık da Türkçeye Süryani yazı sistemini kazandırdı. Türklerin az da olsa bu alfabeyi kullandığı bu alfabe ile Türkçe metinler yazdığı bilinmektedir. Bu metin parçacıkları da Berlin’de sergilenmektedir7. Ermeni Yazı SistemiBu alfabe Kıpçak Türkleri tarafından belli bir süre kullanılmıştır. ortalarında Kıpçak Türklerine bağlı olarak yaşayan Ermeniler ile Türkler arasında uzun süre temas yaşandı. Daha sonra Kıpçak Türkçesi göçmen Ermenilerin Büyük Selçuklu devletinin yıkılması ile Doğu Anadolu bölgesindeki Ermeniler Kırım ve Ukrayna’ya göçmüş ve orada bulunan Kıpçak Türklerinin egemenliği altına girmişlerdi ermeni alfabesi ile Kıpçak Türkçesi yazdıkları görülmektedir. Bu dönemden elimize kalan belgeler, resmi belgelerdir. Ama büyük kısmı Savaşı sırasında yok İbrani Yazı SistemiTürkler arasında özelikle Karaim ya da Karaylar arasında Yahudilik de yayılmıştır. Musevilik dinini kabul eden bugünkü Ukrayna civarında yaşayan Karaimler, İbrani yazı sistemini Grek Yazı SistemiÇok değil 1924 yıllarında Türkiye’de yaşayan Grek – Ortodoks Türkler, Grek yazı sistemini kullanmışlardır. Bu Türkler kendilerine Karamanlılar demektedirler. Bol bol el yazması eser bırakmışlardır Arap Yazı SistemiOrta Asya’da Karahanlılar ile başlayan Arap yazı sistemi kullanma geleneği Anadolu bölgesinde gelen Oğuzlar ile devam etmiştir. Anadolu’ya gelen Oğuz boyları , Büyük Selçuklu devletini, Anadolu Selçuklu devletini ve diğer bölgelerdeki Selçuklu devletlerini ile Osmanlı devletini kurarak büyük bir medeniyet oluşturmuşlardır. İslamiyet’in de etkisi ile Arap yazı sistemini yazı dili olarak kabul alfabesi, Türklerin diline uygun olmayan bir yazı sistemidir. Hece sistemine dayanan Türkçe için ünlü seslerin gösterilmesi hayatî önem taşırken Arap alfabesinde ünlü harfler gösterilmez. Bu bakımdan da Osmanlı Türkçesi büyük bir Slav Yazı SistemiSSCB’nin kurulup Orta Asya’daki Türk devletlerini işgal edilip onlara zorunlu bir kültür devrimi yapılınca Slav yazı sistemi zorunlu olarak kabul edilmiştir. Türk dilleri içinde Slav yazı sistemi ile yazılan ilk Türkçe Çuvaş Türkçesidir. 1991 yılında Sovyetler yıkılınca bu sistemden ilk vazgeçen de Azerilerdir. Slav yazı sistemini hala kullanan Türk devletleri ise Kazakistan ile Latin Yazı SistemiTürk devletleri içinde Latin yazı sistemini ilk kez kullanan devlet Azerilerdir. Azeriler, ta Arap alfabesi kullandıkları zamanlarda da bu fikre sahiptiler ama Sovyet devrimine kurban gitti bu düşünce. Azerbaycan 1925 yılında eğitim ve öğretim diline Latin alfabesini rağmen 1917 yılından itibaren Latin alfabesi ile yazılan ilk Türk dili Yakutçadır. Yakutça 33 harflik Latin yazı sistemini 1939’da terk etmek zorunda ise Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün harf devrimi ile 1927 yılında Latin alfabesine geçmiştir. Bugün kullanılan Latin alfabesi Türkçenin ses özeliklerine en uygun yazı olarak Türkler tarih boyunca fazla alfabe değiştirmiş, kendi alfabelerini icat edebilmiş önemli bir dil tarihi birikimine sahiptir. Bu bakımdan onların dil değişimleri, dil devinimleri ve kullandıkları alfabeler bir bütün halinde incelenmelidir. Bu dönemler için yazılan eserler iyi anlaşılması ve alfabe değişimlerinin nedenleri üzerinde ayrıca durulmalıdır.
Prof. Dr. Tülin ARSEVEN 3 Kasım 1928’de Harf devrimi yapılmıştır. Böylece Latin Alfabesine dayalı ve Türkçenin ses sistemi dikkate alınarak bugün kullandığımız 29 harften oluşan alfabe, yazıda kullanılmaya başlanmıştır. Kısaca seslerin resimleri olarak tanımlayabileceğimiz harflerin oluşturduğu alfabenin değişimi kararı ve bunun uygulanması oldukça önemli bir hamledir. Bu kararın nedenleri, düşünsel yönü, kültürel zemini ve sonuçları üzerinde durulmaya değer niteliktedir. Bu çalışmada Harf devriminin kültürel temelleri nitel araştırma yöntemleri ile incelenmiştir. Beş alt başlıktan oluşan çalışmanın ilk bölümünde dil, kültür ve yazı arasındaki ilişki ele alınmıştır. İkinci başlık altında Türkiye’de Harf devriminin hazırlık evresi; üçüncü başlıkta Harf devrimi hakkında yapılan tartışmalar üzerinde durulmuştur. Dördüncü bölümde Türk Harf devriminin Batı dünyasındaki yansımalarına beşinci ve son bölümde ise devrimin Türk edebiyatındaki etkilerine değinilmiştir. 1. DİL-KÜLTÜR-YAZI İLİŞKİSİ İnsanın önce söz ile iletişim kurmayı öğrendiği, ardından yazıyı keşfettiği bilinen bir gerçektir. Bu, aslında bir arada yaşamanın doğurduğu bir sonuçtur. Kimi araştırmacıya göre dil, birey açısından, yalnız iletişimin değil, düşünmenin, toplumsal ve evrensel gerçekliği algılamanın da bir aracıdır. Bu nedenle toplumsal açıdan dili salt bir iletişim aracı olarak görmemek gerekir. Dil aynı zamanda kültürün simgelediği bir toplumsal düşünme sürecinin göstergesi ve anlatımıdır Alkan 1981, 47. Johannes Friedrich, eski çağ uygarlıklarının dillerine ve yazılarına ilişkin olarak yaptığı detaylı ve önemli çalışmasında kültür ile dil ve yazı arasındaki ilgiyi şöyle açıklarken 1500’lerde yeni kıtaların keşfinin getirdiği sonuçlara, Rönesans’ın başlamış olmasının insanoğlunun maddi ve manevi hayatına yeni bir şekil vermiş olmasına dikkati çeker. 1880’li yıllardan itibaren ortaya çıkan teknik gelişmelerin benzer bir etki yarattığını, doğa bilimleri alanında görülen köklü değişikliklere akıl disiplinlerinde de rastlanılmaya başlandığını belirtir. Friedrich’e göre bu çalışmalar Eskiçağ Bilimciliğine temel olmuş, Hint-Avrupa dil ailesi hakkında edinilen bilgilerle de Alman Eskiçağı araştırmaları ve yeryüzündeki tanınabilir bütün dil gruplarının sistematik bir şekilde sınıflandırılması ile geçerli bir dil inceleme bilimi ortaya çıkmıştır Friedrich 2000, 10. Claude Delmas da XV. Yüzyıl sonu XVI. yüzyılın başında Avrupa’da görülen bilimsel gelişmelerin getirilerine ve önemine vurgu yaptıktan sonra benzer bir yaklaşım ile şöyle der “… basılmış kitap, teknik bir başarıdan bambaşka bir şey olmuştur Batı uygarlığının, temsilcilerinin dağınık düşüncelerini bir araya toplamak, araştırmacıların bireysel düşüncelerini hemen başka araştırmacılara iletmek yoluyla tüm geçerliğini sağlamak, ve yeni bir uyuşum yaratmak, bu yoldan eşsiz bir sızma ve yayılma gücüne sahip kılmak için elinde bulunduracağı araçların en güçlülerinden biri demektir kitap. Bu etki ne kadar sürede gelişmişti? XV inci yüzyılın ortalarına doğru Michelet’nin Rönesans’a taktığı adla, bu düşünsel, ekonomik ve toplumsal altüst oluş döneminde başladı. Siyasal devrimlerle dile getirilen başka bir altüst oluş dönemine dek, sanat ve edebiyat yönünde bir devrim ile, romantizm ile sonuçlanan derin ekonomik ve toplumsal değişimler ortasında sürdü. Romantizm, endüstri proletaryasının kendi bilincine vardığı ve bir seçkinler toplumunun bir yığınlar toplumu karşısında silinmeye başladığı zamanda doğmuştu. O zaman kitabın yanıbaşında gazete de etkinliğini benimsetti” Delmas 1973, 92 Kitabı toplumsal yaşamda bu kadar önemli kılan ise, insanların kültürel yaşamlarına derinlemesine etki etmiş olmasıdır. Delmas, kabaca bir hesap yapar. 1450 ve 1500 yılları arasında basılmış çeşitli metinleri kapsayan tahminen 35 bin kitabın günümüze kadar ulaşabildiğini, her bir kitabın en az 500 nüsha basılmış olduğu varsayılırsa 1500 yılından önce Avrupa’da 20 milyon civarında kitap bulunduğunu söyler. Matbaacılığın yayıldığı ülkelerin toplam nüfusunun 100 milyondan az olmasının bugün ile kıyaslandığında basılı kitap rakamlarının ne denli önem kazandığının anlaşılacağını belirtir. Okuryazarlık oranının ve kitaba erişimin Avrupa’da çeşitli sonuçlar doğurduğunu öne sürer. Ona göre kitap, İtalyan hümanizminin yayılmasını sağlaması, ölüme bakış açısının değişimi ölümün semavi bir biçimde bir dünyadan başka bir uhrevi dünyaya geçmekten “insanca” ölüm kavramına yerini bırakması, buradan ölüm olgusuna bakışın laik bir karakter kazanması ve ölümden yaşam özlemine kayılması, vb gibi kültürel alanda birçok yeniliği doğurmuştur Delmas 1973, 93-95. Peter Burke ise konuya bir başka açıdan yaklaşır. Burke, tarihçilerin, yeniçağ başında Avrupa’nın sıradan insanlarının varlıklı olan azınlığının bir biçimde okuyabildiği sonucuna vardıklarını belirttikten sonra söz konusu insanların okuryazarlık oranlarının 1500 yılına göre 1800 yılında daha yüksek olduğunu söyler. Burke de Delmas gibi, 1500’li yıllardan 1800’lü yıllara gelindiğinde okuryazar oranının bir şekilde arttığı görüşündedir. Ancak Burke, zanaatkarların köylülere; erkeklerin kadınlara; Protestanların Katoliklere; Batı Avrupalıların Doğu Avrupalılara göre daha çok okuryazar oldukları iddiasında bulunur. Bu iddiaları için eldeki kanıtların kesin ama parça parça olduğu bilgisini de verir. Ona göre 16. Yüzyılın sonlarında Narsonne ve civarındaki taşrada yaşayan köylülerin %20’lik okuryazarlık oranına karşılık zanaatkarların %65’i okuma-yazma bilmektedir ve 17. Yüzyıl sonlarında Fransa bir bütün olarak ele alındığında, gelinlerin yaklaşık %14’ünün evlilik defterini imzalayabildiği görülmektedir. Gelinlerin okuma yazma oranı, damatlarınkinin yarısından bile azdır %29. İskandinavlar, Hollandalılar ve Britanyalılar – tüm Batı Avrupa Protestanları – Yeniçağ başında Avrupa’daki en yüksek okuryazarlık oranına sahip iken, yetişkinlerin oranları 1850 Rusya’sında %10, İtalya ve İspanya’da %25, buna karşın İngiltere’de %70, İskoçya’da %80 ve İsveç’te %90 şeklindedir Burke 1996, 282. Yukarıda çeşitli araştırmacılardan hareketle verilen bilgiler, okuryazar olmanın medeniyetin ilerlemesinde ne derece önemli bir görev gördüğüne tanıklık etmektedir. Toplumların ilerlemesi ile okuryazar oranları ve dolayısıyla da kullandıkları alfabe arasındaki ilgi dikkate ve üzerinde durulmaya değer niteliktedir. Harf devrimi öncesinde Türkiye’de Arap alfabesine birkaç harf eklenmesiyle oluşturulmuş ve literatürde eski yazı ya da Osmanlıca şeklinde ifade edilen bir alfabe kullanılmaktaydı. Harf devrimi ile Osmanlıca yerini Latin alfabesine dayanan yeni bir alfabeye bırakmıştır. Atatürk de okuryazar olmak ile medeni açıdan gelişme arasındaki ilgiye dikkat çekmiş; Harf devriminin kabul edildiği toplantıda, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada “inkişafın ilk yapı taşı” ifadesiyle konunun önemine vurgu yapmıştır “Aziz Arkadaşlarım, Her şeyden evvel her inkişafın ilk yapı taşı olan meseleye temas etmek isterim. Her vasıtadan evvel, büyük Türk milletine, onun bütün emeklerini kısır yapan çorak yol haricinde kolay bir okuma yazma anahtarı vermek lazımdır. Alkışlar Büyük Türk milleti cehaletten az emekle kısa yoldan ancak kendi güzel ve asil diline kolay uyan böyle bir vasıta ile sıyrılabilir. Bu okuma yazma anahtarı ancak Latin esasından alınan Türk alfabesidir. Alkışlar Basit bir tecrübe, Latin esasından Türk harflerinin Türk diline ne kadar uygun olduğunu, şehirde ve köyde yaşı ilerlemiş Türk evlatlarının ne kadar kolay okuyup yazdıklarını güneş gibi meydana çıkarmıştır. Büyük Millet Meclisinin kararıyla, Türk harflerinin katiyet ve kanuniyet kazanması bu memleketin yükselme mücadelesinde başlı başına bir geçit olacaktır” 3 Kasım 1928 tarihli Resmî Gazete. Medeniyet ile alfabe ve okuryazar olmak arasında böylesine önemli bir bağ olduğuna göre Harf devrimi öncesindeki yazı sistemini de incelemek doğru olacaktır. Osmanlıcanın işaret sistemi olan Arap alfabesi üzerine yapılmış pek çok araştırma bulunmaktadır. Bu çalışmaların bir kısmı Arap alfabesinin kökenine ilişkindir. Araştırmacı Ahmet Uğur’a göre aslında bilim dünyasında Arap yazısı diye tanınan ve İslam’ı kabul eden milletlere Araplardan geçmiş olan yazının başlangıcı Arap kültürü değildir. Araplar aslında bu yazıyı, kültür bakımından sonradan Aramileşmiş bir kavim olan Nebatiler’den almıştır. Lut gölü çevresinde yaşamış olan Nebatilerin yazı hayatı, Hicaz Araplarından çok öncedir. En eskileri El Hicrâ’da bulunan M. 267 Nebati kitabeleriyle Zebed’de bulunan M. 512 Arap kitabeleri arasında yapılan karşılaştırmalar, Arap yazısının Nebati yazısından alındığını göstermektedir. Ancak Nebati yazısına örnek olmuş, Sina Yazısı denebilecek, bir yazı da Süryani-Arami yazısında, o da İrani yazı yoluyla, Fenike yazısına dayanmaktadır. Buradan hareketle Uğur, Arap yazısının esası da Yunan ve Latin yazılarında olduğu gibi, FENİKE yazısına uzanıyor saptamasında bulunmaktadır. Uğur, Arap alfabesinin ilk iki harfiyle “Elif-ba” şeklinde anıldığını belirttikten sonra bunun Fenikelilerde ALAF, ALEPH, Süryanilerde ELAF, İbranilerde ALİF ve Yunanlılarda ALFA-ALPHA şeklinde olduğunu öne sürer. Ona göre harflerin şekilleri ve sesleri daha sonra milletlerin ses yapısı ve zevklerine göre değişmiştir Uğur 1994, 5. Uğur, İslamiyet’i kabul eden milletlerin, ortak medeniyetlerinin yanında bir de müşterek yazıları olduğunu; İslam’ın mukaddes kitabı olan Kur’an’ın Arap harfleriyle yazılmasından dolayı bu milletler arasında yazının da kutsal kabul edildiğini ve ortak bir din, kültür ve sanat yazısına dönüştüğünü belirtir. Ayrıca Uğur, Araplardan başka İranlıların, Türklerin, Afganlıların, Kuzey Afrika ülkeleri, Müslüman Hintliler ve Malezyalılar ile Müslüman milletler ve medeniyetler ile temasta olan başka dinlere mensup kimselerin de bu yazıyı kullandıklarını belirtir Uğur 1994, 5. Kökeni, ilk çıkış noktası ne olursa olsun, Osmanlı kültür dairesi için Osmanlıca, kaynağını Arap alfabesinden alan bir yazı sistemidir. Ancak Türkçenin ses yapısı dikkate alınarak Arap alfabesinde bulunmayan başka harfler de Osmanlıcaya eklenmiştir. Kaynaklara göre diğer Türk lehçelerinin de edebî dillerinde yazı olarak Araplardan alınan ve geliştirilen harfler kullanılmıştır. Arap harfli Türk yazısı, bin sene kadar devam etmiş, çeşitli Türk ülkelerinde bu yazıyla on binlerce eser meydana getirilmiştir. Sağdan sola yazılan Osmanlıca 31 harften oluşmaktadır Timurtaş 1986, 1. Oysa Arap alfabesi 28 harflidir. Araştırmacılar uzun sayılabilecek bir zaman dilimi içerisinde kullanılmalarına rağmen, Osmanlıcada sessiz harflerin birkaç işaretle gösterilmesinin, sesli harflerin belirli işaretlerle ifade edilmesinin bazı güçlükleri ve yetersizlikleri de beraberinde getirdiğinin altını çizmektedir. Ayrıca harflerin başta, ortada, sonda değişik şekillerle yazılmasının bu güçlükleri daha da artırıp harf ve şekil çokluğuna yol açtığını belirtmektedirler Ak, 2006, 9. Bu saptamalar, Arap harfli metinlerde karşılaşılan okuma ve yazma güçlüklerinin önemli nedenlerinin başında gelmektedir. Osmanlıca ya da Arap harfli Türk yazısının kullanımında olduğu gibi öğretiminde de birtakım engeller görülmektedir. Araştırmacı İ. H. Aksoyak, Osmanlı Türkçesi başlıklı kitabının ön sözünde şöyle Osmanlı Türkçesini öğrenmede karşılaşılan en önemli engellerden biri olarak dilbilgisi terimlerindeki sorunu görür. Ona göre söz konusu dil bilgisi terimleri Türkçe, Arapça ve Farsçanın dil bilgisi terimlerinin bütününden oluşmaktadır. Derslerde aynı kavram için birden fazla terim kullanılması öğrencilerin bu terimlerin karşılıklarını bulmaları için ayrı bir çaba sarf etmelerini gerektirmektedir ve sayfalar süren terimlerin bir anda öğrenilmesi de zaman alabilmektedir Aksoyak, 2009 5. Osmanlıca ya da bir diğer ifade ile Arap harfli Türk yazı sistemi hakkında yapılan pek çok araştırma ve bu konuya eğilen birçok araştırmacı bulunmaktadır. Ancak burada çalışmanın sınırlılıkları göz önüne alınarak pek azına değinilebilinmiştir. Burada özellikle üzerinde durulması gereken konu, bir milletin çok uzun bir süre kullandığı bir alfabeyi neden değiştirmek ihtiyacı duyduğudur. Bu soruya araştırmacı İsmail Doğan’ın bir saptaması, verilebilecek cevaplardan biri olarak kabul edilebilir. Doğan’a göre eğitimin bilime etki eden tarihî, felsefî ve toplumsal olmak üzere üç boyutu vardır ve günümüzde eğitimin insan ve toplum için ifade ettiği önemin bu noktada ortaya çıkıp gelişmesi, eğitim adına yapılanların sürekli toplumsal sonuçlara sahip oluşu ile ilgilidir. Bir toplumun gelişmişliği veya geri kalmışlığı ile o toplumun eğitim sistemi arasındaki güçlü bağ, konuyu kalkınma modellerinin de duyarlı olduğu meseleler arasına dahil etmektedir. İnsan davranışlarını, dolayısıyla insanı eğitim yolu ile değiştirmeden hiçbir sosyal, ekonomik ve siyasal gelişmeyi, kısaca sağlıklı kalkınmayı, başarmak mümkün değildir. O halde eğitim, sadece eğitilen kişiyi değil, eğitilen kişinin ailesinden başlayarak bütün bir toplumu etkilemektedir. Dolayısıyla istenen kalkınma hızının elde edilebilmesi için kalkınma ihtiyacının gerektirdiği nitelik ve sayıda insan yetiştirmek eğitim ve eğitim kurumlarına düşen bir görevdir Doğan, 2002, 89-90. Bu noktada yazının dil ve kültür ile ilişkisine eğitim, kalkınma ve gelişmeye olan etkisini de eklemek gerekmektedir. 2. TÜRKİYE’DE HARF DEVRİMİNİN HAZIRLIK AŞAMASI VE GERÇEKLEŞMESİ Türkçenin yazılışını kolaylaştırmak için Arap-Fars alfabesinin değiştirilmesi gerektiği görüşü, ilk defa 1851 yılında Ahmet Cevdet tarafından ortaya atılır ve daha sonra birçok kişi bu sorunu çözmeye çalışır. Bu kişilerden biri olan Feth-Ali Ahunzade, 1863 yılında ünlü sesleri temsil eden yeni harflerin eklenmesini önerir. Meşrutiyet döneminde, bazı değişikliklerin kaçınılmaz olduğunu gören aydınlar, Arapça harflerin ayrı ayrı yazılması, hiç değilse basılması gerektiği konusunda görüş birliği içindedirler. Böylece her harfin üç veya dört ayrı biçimi yüzünden bocalayan öğrenci ve dizgicilerin de işi kolaylaşmış olacaktır Lewis, 1999, 253. Yazımı kolaylaştırmak için Enver Paşa tarafından bir sistem tasarlanır. Savunma Bakanlığı’nın da desteği ile uzun zaman kullanılan bu sistem yanlışlarla doludur ve basılı kâğıttaki görüntüsü de hiç hoş değildir. Burada Arapça harflerin en son biçimleri kullanılmakta ve harfler birleştirilmeden yazılmaktadır. Sesiz harflerle ünlü harfler aynı hizada yazılmaktadır. Enver Paşa yazısı, ordu elifbası vb. adlarla anılan bu sistemin resmî olarak mı yoksa kendiliğinden mi terk edildiği bilinmemektedir. Ruşen Eşref’e göre Atatürk, bu uygulamanın iyi niyetli ama zamansız olduğu düşüncesindedir. Zamansızdır, çünkü savaştaki ordunun bazen ne yazdığı anlaşılmayan bir metne haberleşme esnasında ayıracak zamanı yoktur Lewis, 1999, 253. Şemseddin Sami ile kardeşi Abdül Bey Türk dilinde olduğu gibi Arap alfabesini kullanan ve ana dilleri Arnavutça olanlar için, Latin ve Yunan harflerinden oluşan bir alfabe geliştirirler. Hüseyin Cahit “Arnavut Hurufatı” 20 Ocak 1910 tarihli Tanin gazetesinde çıkan yazı adlı makalesinde bu öncülüğü överek Türklerin de aynısını uygulamalarını önerir. Bu konuda fetva çıkarılmasını isteyen bir grup Arnavut vatandaşa ise, Kur’an’ın ayrı ayrı Arapça harflerle yazılmasının ve Müslüman okullarda Latin harflerinin öğretilmesinin şeriata aykırı olacağı cevabı verilir Lewis, 1999, 254. 1914 yılı baharında, Kılıçzade Hakkı tarafından basılan ve Hürriyet-i Fikriyye, Serbest Fikir ve Uhuvvet’i Fikriyye adlarıyla bilinen haftalık dergide imzasız beş makale çıkar. Bu makalelerde Latin alfabesinin yavaş yavaş kullanıma geçirilmesinin ve bu değişimin gerekliliğinin kaçınılmaz olduğu savunulur Lewis, 1999, 254 Atatürk 1918’de yaptığı konuşmalarda bu konuya değinir; 1922 yılında bir görüşmesinde Halide Edip’e bu konudaki bir değişikliğin sert önlemler gerektireceğini söyler. Atatürk Sofya’daki arkadaşı Madame Corinne’e Fransızca transkripsiyon ile mektuplar yazar ve bunlardan biri şöyledir “İmtihan idiléne insanin hére çualé moutlaka peke mouvafike djévabe vermesi mumqune olmaya bilire.” Lewis, 1999, 255 28 Mayıs 1928’de büyük Millet Meclisi, resmî daire ve kuruluşlarda uluslararası rakamların kullanılmasını zorunlu kılan bir yasa çıkarır Lewis, 1999, 255. Ardından Meclis’te kurulan bir komisyonda alfabe üzerinde çalışmalar başlar. Oluşturulan yeni alfabe, aynı yılın Ağustos ve Eylül aylarında Trakya ve İç Anadolu’da yapılan gezilerde halka tanıtılır Lewis, 1999, 258. 8-25 Ekim 1928 tarihleri arasında tüm resmî görevliler yeni harflerin kullanımındaki uzmanlıklarını belirleyen bir sınavdan geçirilirler. Ardından 1 Kasım 1928’dekabul edilen bir yasa ile kamu ve özel kuruluşlardaki tüm yazışmalarda “Türkçe harfler”in kullanılması şart koşulur Lewis, 1999, 260. 1928 yılının Ağustos ayında Atatürk, yeni harflerin öğrenilmesinin ve öğretilmesinin bir vatanseverlik ve milliyetperverlik meselesi; bir milletin yüzde onunun okuma yazma bilmesinin utanılacak bir durum olduğunu; tarihi iftiharlarla dolu bir milletin utanmak için yaratılmadığını söyler Kocabaş, 2006, 351. 3 Kasım 1928’de de Harf devrimi gerçekleşir. 1 Ocak 1929’da halka yeni harflerle okuma yazma öğretmek için Millet Mektepleri açılır Kocabaş, 2006, 353. Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen yazı kursuna paralel olarak, yurdun birçok yerinde halk dershaneleri açılır. Samsun’da Vali Kazım Paşa Dirik kara tahta başında memurlara ders vermeye başlar. İstanbul’da Darülfünun Üniversite çeşitli konferanslar düzenler. Muallimler Birliği kongre kararı olarak yeni harfleri benimser ve Maarif Vekâleti’ne yeni harflerle yazılmış bir dilekçe verir Uğurlu, 2003, 30. Açılan Millet Mektepleri’nde kadın, erkek, yaşlı, genç herkese okuma yazma öğretilir, köyde ve kentte herkes bu imkândan yararlanır. En yakın arkadaşlarının bile şüpheyle karşıladığı bu güçlü atılım ile Atatürk’ün direnci, dayatması ve itişi sonucu kısa sürede okuma yazma bilenler çoğalır Kili, 1998, 198. Harf devrimi ve okuma yazma seferberliği ile ülkede okur-yazar ve dolayısıyla da okur sayısı çoğalır, basılan kitap sayısında da artışlar sağlanır. İbrahim Müteferrika’nın ilk Türkçe kitabı Vankulu Sözlüğü bastığı 1729’dan 1928’e kadar geçen 199 yılda basılan kitapların toplamı, en iyimser tahminlere göre, dolaylarındadır, buna karşın 1928-1938 yıllarında yani 10’ yılda yayımlanan kitaplar ’ bulur Turan, 1999, 58. Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığına atandığında ilk girişimi, bir Yayın Neşriyat Kongresi düzenlemek olur. 2 Mayıs 1939’da toplanan bu kongre, kitaba yani okumaya ve bilgiye dayanmayan bir bilimin, uygarlığın olamayacağı bilincine varıldığının göstergesidir Turan, 1999, 58. Kimi araştırmacılara göre, geniş kitlelerce kolaylıkla benimsenen yeni konuşma ve yazı dili, eski seçkinlerin anlaşılmaz Osmanlıcasının yerine geçince, toplumsal ve siyasal demokratikleşmeye doğru önemli bir adım atılmış olur Alkan, 1981, 49. Seçkinlerin anlaşılmaz Osmanlıcası ifadesi aslında harf sisteminden öte, imla sorunları ile yabancı dillerden sözcük alınması ve Arapça ve Farsçanın dilbilgisi kurallarının da kullanımıyla ortaya çıkan durumlara bir göndermedir. 3. HARF DEVRİMİ ÜZERİNE TARTIŞMALAR Harf devrimi, devrinde büyük tartışmalara yol açmıştır. Bu tartışmalardan biri devrimin temelsiz olduğu ve dünya üzerinde ilk defa bizde görüldüğü eleştirisidir. Araştırmacılara göre, Atatürk devrimleri içinde etkileri en büyük, hazırlık dönemi en uzun ve üzerinde aleyhte ve lehte tartışmaların en çok yapılanı harf devrimi olmuştur. Bu devrime, Arap harfleri yerine alınan Latin harflerine, İnkılâpçı kadrolar ve yazarlar tarafından “Türk Harfleri” denildiği için hem bir “Milliyetçilik Projesi”, “batı kültüründe karar kılınması” denilerek, mazideki kültür ile ilişkiyi kesip ülkeye Avrupa kültürünü taşımayı esas aldığı için hem de “Medeniyetçilik Projesi” denilmiştir Kocabaş, 2006, 336. Aslında daha önce, Arap harfli yazının öğrenilmesinin zorluğunun eğitim sistemini olumsuz etkilediğinden hareketle Sultan Abdülhamit’in de Latin alfabesine geçilmesi görüşünü savunduğu öne sürülmektedir Kocabaş, 2006, 340-341. Latin alfabesine geçilmesi konusu kamuoyunda geniş bir şekilde tartışılmıştır. Araştırmacı Süleyman Kocabaş’ın verdiği bilgiye göre Akşam gazetesi, yazar veya bilim adamı olan on altı kişi ile görüşerek Latin alfabesine geçilmesi hakkındaki görüşlerini soran bir anket yapar. Bu görüşme ve anket sonucuna göre on altı kişiden sadece üçü harf değişikliğini kabul edilebileceğini söylemiştir. Aralarında Halit Ziya Uşaklıgil, Velet Çelebi, Necip Asım, Ali Canip Yöntem, İbrahim Alaattin Gövsa, Fuat Köprülü, Zeki Velidi Togan’ın da bulunduğu bu kişiler, Latin alfabesinin alınmasına karşı çıkarlar Kocabaş, 2006, 344. Harf devrimi konusunu basında en çok tartışan iki kişi vardır Bunlardan ilki Giritli Ahmet Cevat Emre diğeri ise Prof. Avram Galanti’dir. Ahmet Cevat’ın yazdığı 18 makale ile Arap Harfli yazının Türkçenin ses yapısına uymadığı ve Latin harflerinin alınması gerektiğini savunduğu görülür. Buna karşılık Avram Galanti de muhalif gazetelerde çıkan 9 yazısı ile Latin Alfabesinin alınmasına karşı çıkar ve Arap harflerinin ilerlemeye engel olmadığı görüşünü savunur Kocabaş, 2006, 348. Bu dönemde Latin alfabesine karşı olanların sunduğu argümanlar yeni alfabeyle birlikte imla ve okuma güçlüğü yaşanacağı, bunun da devlet hayatını felce uğratacağı; yüzyıllardır nesillerin nasıl yetişmişse bundan sonra da aynı şekilde yetişmesi gerektiği; kütüphaneler dolusu eserlerden faydalanılamaz hale gelineceği; âlimlerin bütün okuryazarların hece sınıfı çocuklarına döneceği ve böyle güç bir durumun yaratılmasına gerek olmadığı şeklindedir Kocabaş, 2006, 350. Harf devrimine ilişkin bir başka görüş ise, bu çalışmada yukarıdan beri değerlendirmelerine yer verilen Süleyman Kocabaş’ın araştırmasında yer alır. Kocabaş’a göre okuma yazma öğretiminde Millet Mektepleri başarısız olmuştur. Araştırmacı bu konudaki iddiasını yabancı bir yazara atfen “Bugünkü anlamda bir nevi Halk Eğitim Kursları olan Millet Mektepleri, Steinhaus’un değerlendirmesine göre başarılı olmamıştı.’ 1927’de milyon okuma yazma bilen varken bu milyona çıkmıştı. Nüfusun 16 milyon civarında olduğu düşünülürse başarısızlık ortada idi.” Kocabaş, 2006, 353 sözleriyle dile getirir. Aynı yazısında Süleyman Kocabaş’ın Harf devrimiyle asıl amaçlananın Osmanlı-İslam geleneklerinden kurtulmak olduğu; bu değişimle birlikte Türk milletinin maziyle ilişiği kesildiği bu nedenle de ileriye atılım yapılamadığı Kocabaş, 2006, 357 iddiası, dikkat çekicidir. Bir başka araştırmacı Türker Alkan ise bir makalesinin sonuç bölümünde “dilde yenileşme ve özleşmeyi, toplumsal-kültürel siyasal gelişmemizin ve Atatürk devrimlerinin bütünü içinde yalnız olumlu değil, aynı zamanda zorunlu bir girişim olarak görmemiz gerektiği kanısındayım. Dilde özleşmenin kuşaklararası çatışmaya ve toplumsal-siyasal çalkantılara yol açtığı yolundaki savın hiçbir bilimsel temeli olduğunu sanmıyorum.” Alkan, 1981, 57 diyerek karşı tezi dile getirir. Dilde yenileşme, Harf devriminin sonuçlarından biridir. Tarihsel gelişimi hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler verdiği Harf devrimini eleştirirken Kocabaş, “Böyle bir katliam hiçbir memleketin tarihinde yoktur.” Kocabaş, 2006, 356 ifadesine yer verir. Benzer bir görüş, İbrahim Alaattin Gövsa tarafından da öne sürülmüştür. Harf devrimine karşı olan Gövsa’nın tarihte böyle bir devrim olmadığı tezine karşılık araştırmacı Sabahattin Payzın, yazının tarihsel gelişimini anlatarak cevap oluşturur. Payzın bu durumu, insanların bir arada yaşamasına ve zekâlarının da gelişmeye başlaması ile birlikte iletişim ihtiyacının baş göstermiş olmasına bağlamaktadır. Doğal olarak başlangıçta el kol hareketleri ve garip sesler halinde gerçekleşen iletişim, sonraları, yörelere göre “dil”in lisan gelişimini sağlar. Sözlü iletişim çağı denilen bu dönem, belki yıl sürmüştür. Payzın, bugün hâlâ Afrika, Güneydoğu Asya adaları Gine, Borneo vb., bazı Güney Amerika ülkeleri içinde bazı küçük ulusçukların henüz bu dönemde olduklarını ve yazı bilmediklerini ifade eder. Payzın’a göre tarih, insanların yaşlandıkça biriken bilgi, yetenek, masal ve hatta müzik bilgilerinin uçup gitmesini önlemek ve daha uzak kimseler ile iletişim kurabilmek için bazı işaretler kullandıkları dönemden başlatılır ki, bu günümüzden 6-7 bin yıl öncesine varabilmektedir. Bu bilgileri çocuklarına aktarabilmek için taşa, balçığa, deriye, tahtaya, papiruslara bazı resimler halinde işler ve böylece ilk yazı örnekleri ortaya çıkar Payzın, 1992, 1. Payzın, yazının Avrupa’daki tarihsel gelişimine de değinir. Latin yazısının Avrupa’da Gotik yazısı olarak süslü fakat okunuşu güç bir yazı olarak yayıldığını Gütenberg’in de kitaplarını bu yazı türü ile bastığını söyler. Okunmasında olduğu gibi yazılmasında da güçlükler arz eden bu yazı, bir tür kutsal yazı mahiyetindedir. Floransa’lı Nikkolo Nikkoli Niccola Niccoli bunun yerine, Litera antiqua adı verilen, din dışı eski metinlerin yayımı için daha basit bir yazı türü geliştirmiştir. Bu Gotica Humanica adı verilen yazı, önce yalnız İtalya’da kullanılırken, sonra Venedik’te daha da basitleştirilen matbaa yazısı olarak İTALİK yazı geliştirilir. İtalik dilinin yazısı demek olan bu yazı şekli, Gotik yazıyı önce İtalya’dan, sonra İngiltere’den Anglosakson Gotik yazısını ve diğer ülkelerden çıkarır. Gotik yazısı Almanya’da kalır. O da harpten sonra büsbütün kullanılamaz olur ve süsleme yazısı olarak kullanılagelmiştir. Doğal olarak her ulus kendi dilinin gerekleri olan sesli ve sessiz harfler için Latin ABC’sine eklentiler yapar. Payzın’a göre Türkiye’de de Batı’nın izlediği bu yola başvurulmuştur Payzın, 1992, 20-21. Payzın yukarıdan beri saydığı örneklerden hareketle şöyle der “Bu örnekler bize İbrahim Alaettin Gövsa ve onun gibi tarihte böyle bir devrim olmamıştır!’ savlarına karşı yeter örneklerdir.” Payzın, 1992, 21 Payzın, yazının sadece Avrupa’daki gelişim seyrinden değil, Türklerde tarih boyunca görülen yazı değişiminden de söz eder. Alfabe değiştirmenin Türk tarihinde ilk kez olmadığını belirtir. Ona göre Yenisey yazıtlarında görülen Yenisey yazısının kullanılmaya başlandığı tarih bilinmemektedir. Ancak ondan sonra yazı değişimine gidilerek Göktürk alfabesi kullanılmaya başlanmıştır. Orhun Abidelerinde Türkçenin yanı sıra Çincenin de yer aldığını söyleyen Payzın, sonraki dönemlerde bu bölgede Uygur, Mani ve Türk Brahmi olmak üzere üç tür yazının yayılmaya başladığının izlendiğini öne sürer. Bunlardan başka Batı Türklerinden olan Kumanların, Macaristan’da NagySzent Miklos’ta bulunan Peçenek eski Kuman ABC’si denilen eski Macar yazısının da bulunduğunu söyler. Bu yazının Sümer linear yazısından kaynaklandığının ileri sürüldüğünü belirten Payzın, bunun Macaristan’ın da sonradan alfabe değiştirerek Latin yazısına geçtiğinin göstergesi olduğunu ifade eder Payzın, 1992, 21. Ahmet Bican Ercilasun’a göre de Türkler tarih boyunca beş büyük alfabe kullanmışlardır. 7. Yüzyıldan beri metinleri takip edilebilen Orhun Abidesi ilk Türk alfabesidir ve Uygurlar arasında da bir süre kullanılan bu alfabe, sahasını daraltarak 10. Yüzyıla değin devam etmiştir. İkinci Türk alfabesi, 8. ila 15. Yüzyıllar arasında kullanılan Soğdak menşe’li Uygur Alfabesidir. Türklerin kullandığı üçüncü büyük alfabe ise Arap harflerine dayanan ve Türklerin Müslüman olmalarıyla kullanılmaya başlayan Türk alfabesidir ki yaklaşık 10 asır boyunca bütün Türk dünyasında kullanılmıştır. Türklerin kullandığı diğer iki alfabeden ilki Türkiye Türklerinin 1928 yılından beri kullandığı Latin menşeli Türk alfabesi iken diğeri ve beşincisi ise Sovyetler Birliği dağılmadan önce bu birliğin parçası olan Türklerin kullandığı Kiril alfabesidir Ercilasun, 1993, IX-X. Araştırmacı Mehmet Serhat Yılmaz ise Türklerin tarih boyunca kullandıkları alfabeler ile ilgili olarak şu saptamayı yapmaktadır “Türk tarihinin ilk döneminde runik bir yazı olan Göktürk alfabesi, Soğd yazısından geliştirilmiş olan Uygur alfabesi, Arâmî yazısının Estrangelo kolundan türetilen Mani yazısı, bir çeşit hece yazısı olan Brahma yazısı kullanılmıştır. Ayrıca çok az da olsa Süryani, Ermeni, Rum, Soğd, Tibet ve Çin yazıları kullanışmış olmakla birlikte Türk tarihinin ikinci devresinde Arap, Latin ve Slav alfabeleri kullanılmıştır. Bütün bu alfabeler içerisinde Türklerin genel ve millî alfabesi durumuna gelen ve yaygın olarak kullanılanlar ise Göktürk, Uygur, Arap ve Latin alfabeleri olmuştur.” Yılmaz, 2009, 3 Alfabe değişimi farklı nedenlere dayanmakla birlikte diğer Türk topluluklarında da görülen bir durumdur. Araştırmacı Ahmet Tacemen’e göre I. Dünya Savaşı sonrasında Rusya hakimiyeti altındaki topraklarda yaşayan Türkler, Rusların baskısı altında kalarak alfabe değişikliğine gitmişlerdir. Tacemen Tatarların, Kazakların, Özbeklerin, Türkmenlerin ve diğerlerinin, Türkleştirdikleri Arap asıllı alfabelerinin yerine önce Latin alfabesi verildiğini Tacemen, 1994, 2; ardından 1936 yılından itibaren de Latin alfabesini bırakıp Kiril alfabesi kullanmaya zorlandıklarını belirtir Tacemen,1994, 72-73. Tacemen’in Rus egemenliğindeki Türklerin alfabe değiştirmeleri konusunu irdelediği kitabında öne sürdüğü tez, bu durumun Sovyetler Birliği topraklarında yaşayan Türklerin bir ihtiyaca istinaden olmaktan çok, Rusların izlediği Türkleri asimile etme politikasından ileri geldiğidir Zaman zaman alfabe üzerine dikkatlerin toplandığı görülmektedir. Ancak bunlarda amaç, Harf devrimini tartışmak değil, daha çok yazı dilinin kullanımında görülen birtakım sıkıntıları ve bunlara ilişkin çözüm önerilerini dile getirmektir. Sözgelimi Hasan Eren, Arap alfabesi kullanıldığı dönemde de Latin alfabesine geçildikten sonra da yabancı kişi adlarının orijinal yazımına uygun olmayarak okunuşuna göre yazıldığı konusunu gündeme getirir. Ona göre yabancı kişilerin adlarının okunuşuna göre yazılması doğru değildir. Çünkü Shakespeare yerine Şekspir yazılınca bu yazım, yabancı birinde karşılığını bulmamaktadır. Yabancı kişi adlarının yanı sıra Avrupa ülkelerinin yer adlarının yazımı da benzer olarak sorun yaratmaktadır. Coğrafî adların yazımının uluslar arası bir sorun olduğunu söyleyen Eren, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün Coğrafî Adların Standardizasyonu Komisyonu’nun bu alandaki sorunları çözmek amacıyla 1971 yılında Cenevre’de bir toplantı yaptığını belirtir. Bu toplantının gündeminde Latin alfabesini kullanan ülkelerin coğrafî adlarının yer aldığını, bu konudaki tartışmaların uzun sürmediğini, komisyonun Latin alfabesini kullanan ülkelerin coğrafî adlarının olduğu gibi kalmasını kabul ettiğini söyler. Avrupa ülkelerinin bir bölümünde Latin alfabesine teknik nedenlerden dolayı birtakım diacritique işaretler eklendiğini, bunun da göz ardı edilebileceği kararının çıktığını öne sürer Eren, 2004, 341. Eren’in bu açıklaması Latin alfabesinin kullanımının birçok ülkede birtakım sorunlar yaratabildiğini, bu konuda Birleşmiş Milletlerin de çalışmalar yapmış olduğunu ortaya koymaktadır. 4. BATILILARIN GÖZÜYLE HARF DEVRİMİ Harf devriminin gerçekleştiği dönemde Türkiye’de tartışmalar yaşanırken, Batılı aydınların da bu konuda görüşlerini açıkladıkları görülür. Ancak Türkiye’deki bazı aydınların tersine olarak harf devrimi, Batı’da olumlu karşılanmıştır. Thomas Vaidis, “Osmanlı Türkiyesi zamanında, Türk dili için yazı yerine kullanılan tuhaf birtakım Arapça işaretler öğrenilirdi. Bu acaip yazıyı Türkler’in arasında bulunan Avrupalılar’dan okuyabilenlerin sayısının, yüzü bulabildiği bile şüphelidir.” Vaidis, 2002, 159 der. Vaidis’e göre Osmanlıca nedeniyle Türkiye’nin kendi sınırları içinde kalmaya ve dış dünya ile yazı bakımından ilişki kuramamaya mahkum olmuştur. Vaidis, Atatürk’ün Harf devrimi ile birlikte iki yönlü bir dil reformunu gerçekleştirdiğini, Arap harflerinin yerine Latin harflerinin kabul edildiğini, Latinceden doğma dillerde bulunmayan bazı bağlar, sesliler ve işaretler ekleyerek Türkçenin bütün ihtiyaçlarını karşılayan bir Türk alfabesini oluşturduğunu söyler Vaidis 2002, 159-160. Vaidis, gece okullarının açılıp okul çağı dışındaki halkın da okuma yazma öğrenmesi için yapılan çalışmalardan ve Türk dilinin diğer dillerin arasındaki yerinin irdelenmesinden, büyük dil teorilerinin incelemesinden söz eder. Vaidis çok büyük sıfatlarıyla tanımladığı dil çalışmalarını, heyecan verici bulur Vaidis 2002, 160. Ona göre Mustafa Kemal’in eğitim konusundaki heyecanı harikalar yaratmıştır. Cumhuriyet, kendisine temel amaç olarak lâik eğitimi kabul etmiş ve bütün Türkler için çocuklarını okula gönderme zorunluluğunu koymuştur. Latin alfabesinin kabul edilmesi eğitime çok yardımcı olmuştur. Bu şekilde, ne uzun bir eğitim devresini geçirme zorunluluğu kalmıştır, ne de eskiden Arap harflerinde olduğu gibi, yazı ve dilin öğrenilmesinde birtakım güçlüklerle karşılaşılmıştır Vaidis, 2002, 162. Kurtuluş Savaşı’nı “ihtilal” sözcüğüyle ifade eden Vaidis, “Türkiye’nin her tarafında ihtilâlden sonra binlerce okul yapıldı. Bu sayede köyler de okullara kavuşmaya başladı. Bu okullar, öğretim görevinden başka birer uygarlık merkezi olma görevini de karşılamaktadırlar” Vaidis 2002, 163 saptamasında bulunur. G. L. Lewis’e göre ise Atatürk’ün dil devrimine katkısı iki yönlü olmuştur 1928’de yeni alfabe getirmesi ve altmış yaşından genç ve özel olarak dilbilimi çalışmaları yapmamış Türkler için anlaşılmaz olan sözcüklerin değiştirilmesidir Lewis 1999, 251. Lewis’e göre Osmanlıcada Arapça harflerle yazılan saf Türkçe sözcükler bile Türkler tarafından neredeyse anlaşılamamaktadır ve bu durumda nasıl okunacakları bilinen Arapça eşanlamlı sözcüklerin mümkün olduğunca sık kullanılması tercih edilmektedir. Oysa Yeni Türk alfabesi, kusursuz olmamakla birlikte, Türk dilinin yazımında şimdiye kadar kullanılan alfabelerin en uygunudur. Okuma yazma bilenlerin oranının 1924 yılında %9’dan, 1975 yılında %60’a yükselmesinde bu değişikliğin büyük bir katkısı olduğu kesindir. İşte bu nedenden ötürü Atatürk’e saygı ve hayranlık duyulmalıdır Lewis, 1999, 252. AnaBritannica’ya göre de 1935 yılında okuryazarlık oranı yüzde 25’e yükselmiş, Harf devrimiyle birlikte yalnızca eğitim alanında değil yayıncılık ve buna başka alanlarda da gözle görülür ilerlemeler olmuştur AnaBritannica 1986, 391. Bu alanların başında eğitim, tarih, dil ve edebiyat gelir. 5. HARF DEVRİMİNİN CUMHURİYET DÖNEMİ EDEBİYATINA YANSIMALARI Harf devriminin edebiyata etkisi önemlidir ve üzerinde durulmaya değer niteliktedir. Devrim ile birlikte okuryazar oranının artması edebî eserlerin ve sanatçıların daha büyük kitlelere ulaşmasına zemin hazırlamıştır. Ancak harf devrimi, sadece bir sesin yazıda kullanılan resminin değişmesi olarak kalmamış ardından dil devrimini de getirmiştir. Kimi araştırmacılara göre harf devrimi, Cumhuriyetçi devrimlerin tarih ve dil sorunlarındaki aşamalarının kapılarını açmıştır. Osmanlıcadan kaynaklı dil yetersizliklerinin, kavramanlam karışıklıklarının özellikle siyasal ve yasal gelişmelerde ne denli yanılmalara yol açtığını Türkiye’de Çağdaşlaşma adlı kitabında birçok örnekle irdeleyen Niyazi Berkes, ulusal bir toplumsal bilinçlenmede dilin önemine vurgu yapmıştır. Berkes’e göre dil, toplumun değişen koşullara bilinçli olarak uymasını sağlamak için şart olan anlaşma olanağı sağlayan en önemli güçtür Berkes 2002, 550. Harf devriminin Türk dili üzerinde yarattığı en önemli etki dil devriminin gerçekleşmesine zemin hazırlamış olmasıdır. Şükran Kurdakul, harf devrimi sonrası gelişmeleri şu sözlerle aktarır “Abecenin değişmesinden sonra ilk çalışmalar Dil Encümeni’nce yürütüldü. Temmuz 1932’de Samih Rıfat Başkan, Ruşen Eşref Ünaydın, Celâl Sahir Erozan, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Gazi Mustafa Paşa’nın buyruğu ile Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni Türk Dil Kurumu kurdular. Aynı yıl Dolmabahçe Sarayında 5 Ekim-15 Ekim toplanan kurultaya Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Cahit Yalçın gibi Edebiyat-ı Cedide’ciler; Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip Yöntem, Falih Rıfkı Atay gibi milli edebiyat’ akımına bağlı düşün ve edebiyat adamları katıldı. Dilin yabancı sözcük ve tamlamalardan arındırılmasını hazırlayacak çalışmalar arasında Büyük Türkçe Ana Sözlük’le birlikte lehçeler sözlüğü’ hazırlanması, değişik yörelerde derleme kurulları’ oluşturulması öngörüldü.” Kurdakul 1992, 31. Harf devrimi, edebiyat tarihimizde Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı olarak adlandırdığımız dönemden çok önce edebiyat sahasında farklı anlayışlarla var olan Celal Sahir, Halit Ziya Uşaklıgil gibi önemli edebiyatçıların da katıldığı dilde sadeleşme çalışmaları için adım olmuştur. Bundan sonraki adımı Seyit Kemal Karaalioğlu, Cumhuriyetten bugüne gelen edebiyatımız önce dilde, sonra türde değişmeye uğramıştır ve Atatürk’ün devrimleri geniş ölçüde edebiyatımızı etkilemiştir, şeklinde ifade eder. Ona göre, kalıplaşmış görüşlere karşın, düşünce özgürlüğü, toplumu gerçekçiliğe yöneltmiş ve halkla bütünleşen bir senteze gidilmiştir. Ulusal edebiyatla halk edebiyatı kaynaşmış, Tanzimat Döneminde Şinasi ile başlayan gazeteciliğimiz büyük bir gelişme göstermiştir. Cumhuriyetin ilânından sonra bütün kurumlar gibi Türk edebiyatı da yeni bir ruh kazanmış, Türkiye’de modern edebiyatın temeli atılmıştır. Böylece Dünya edebiyatları düzeyine çıkma olanakları hızlanmış, Türk edebiyatı, Türk halkının ortak sesi olmaya başlamıştır Karaalioğlu 1985, 14. Cumhuriyet’in ilanından sonra liselere edebiyat tarihi dersleri konulmuştur. Başlangıçta nazım-nesir hakkında, söz sanatları üzerine, edebiyat türleri için gerekli bilgiler verilerek Türk edebiyatının gelişimi tarihsel aşamalarına göre bölünmüştür. 1928 Harf devriminden sonra aynı ilkeler korunmakla birlikte edebiyat derslerinin edebî metinlerin örnekliğinde yapılması tavsiye edilmiştir Mutluay, 1969,11. Harf devriminin doğal sonuçlarından biri olarak Türk Dili ve Edebiyatı dersinin öğretim programında değişiklik yapılmıştır. Benzer olarak diğer öğretim programlarında da değişiklikler yapılmıştır. Ş. Kurdakul’a göre ve onun ifadesiyle devrim, “eskinin de kendini yenileme zorunluluğunu duyduğu bu evrede alışılmamışlığın yarattığı yapaylıklara karşın” ilk on yıl yetişen kuşaklar üzerinde olumlu etkiler yapmıştır. Kurdakul, özellikle orta dereceli okullarda cebir, geometri, fizik, tabiat bilgisi, coğrafya kitaplarının Osmanlıca sözlük ve deyimlerden arındırılmasını önemli bir aşama olarak görür; haber ve edebiyat dilindeki değişmelerin halk yığınlarınca da benimsendiğine dikkat çeker Kurdakul, 1992, 32. Rauf Mutluay ise Harf devriminin bir başka önemli yönüne değinir. Ona göre Cumhuriyetin halkçı eğitimi, öğretim olanaklarını artırması, iller ve ilçeler çevrelerinde okul-basın-Halkevi gibi kültür kurumlarının çoğalması, okuma ve yetişme olanaklarının yaygınlaşması, Harf devrimi ve baskı tekniğinin gelişmesi her toplumsal kattan yetişen insan zenginliğiyle, edebiyatı bir aydınlar azınlığının tekelinden çıkarıp, halklaştırmıştır Mutluay, 1969, 161. H. Sazyek’e göre ise devrimlerin bir birikim oluşturarak hayatı bütüncül bir kapsayışla etkilemeye başladığı 1920’li yılların sonlarından itibaren memleket şiiri de “inkılâp edebiyatı”na dönüşüp içerik merkezine devrimleri ve Atatürk’ü almaya yönelmiştir Sazyek 2007, 29. Harf devrimi-edebiyat ilişkisi noktasında en büyük eleştirinin halk ile Osmanlıca metinlerle yazılmış edebiyat eserleri arasındaki bağın koparılması noktasında geldiği görülür. Bu konuda Ahmet Oktay, Harf devriminden sonra eski metinler ve edebiyatla meydana gelen aralığa rağmen harf ve onu izleyen dil devrimi, 17 Şubat 1923 tarihli İzmir İktisat Kongresinde Harf devriminin memleketi “herc ü merce” götüreceğini iddia eden, Kazım Karabekir’in öngördüğü gibi büyük bir felakete, bir faciaya yol açmadığını belirtir. Ona göre Harf devriminin ardından gelen dil devrimi, Türk Dili Tetkik Cemiyetinin kurulması ve bu kurumun başlattığı çalışmalar ile Türkçe; yazarlarının, düşünürlerinin elinde bugün ulaştığı noktaya gelmiştir Oktay 1993, 19. Geçekte Harf devrimi aslında sadece bir alfabe değişimi, – alfabe seslerin resimlerinin toplamı olduğuna göre- bir görsel değişim değildir. Hayatın birçok alanına etki eden önemli bir durumdur. Edebiyatta da bunun yansımaları görünür. Kimi zaman da edebiyatın yaşama yön vermesi söz konusu olur. İnci Enginün, Harf devrimi sonrası toplumsal ve kültürel durumu “1925’te Faruk Nafiz Çamlıbel’in yazdığı Canavar oyununun etkisi yıllarca devam etmiştir. Eğitimin köylülere ulaşması, köylü gençlerin yetişmesine, bunların arasında eli kalem tutanların kendi köyleriyle ilgili eserler yazmalarına yol açmıştır; özellikle roman ve hikayeden oluşan bir yığın tutan bu eserler 1950 sonrası edebiyatımızda “köy edebiyatı”adıyla anılmaktadır.” Enginün 2003, 284 sözleriyle dile getirir. Sonuç olarak, 3 Kasım 1928’de kanunlaşan harf devrimi acele ile düşünmeden ve tartışılmadan alınmış bir karar değildir. Cumhuriyet’in ilanından beş yıl gibi kısa bir süre sonra çıkan bu kanunun aslında tartışma zemininin çok daha eski dönemlere, 1850’li yıllara kadar uzandığı görülmektedir. Eski yazı ya da Arap harfli yazı olarak da ifade edilen Osmanlıcanın Türkçenin ses yapısına uymadığı gibi yazı dili ile konuşma dili arasında da farklılıklar oluşturduğu, bu durumun imlada büyük sorunlar yarattığı konusunun farklı dönemlerde, benzer biçimde birçok kişi tarafından dile getirildiği belirlenmiştir. Konunun tartışmaya açıldığı, mevcut Arap harfli alfabenin Türkçenin fonetik yapısına göre yeniden düzenlenmesi düşüncesinin de gözden geçirildiği, ancak bu çözüm önerisi ile imla sorununun aşılamadığı anlaşılmaktadır. Alfabe değiştirme kararını, Türklerin tarihleri boyunca daha önce de aldıkları ve uyguladıkları bilinmektedir. Harf devriminin ardından okuma yazma seferberliği ilan edilip açılan Millet Mektepleri aracılığıyla okuryazar oranının hızla yükseldiği yerli ve yabancı kaynaklarca belirtilmiştir. Lise öğretim programlarında da Harf devrimi esas alınarak düzenlemeler yapılmıştır. Harf devrimi, ardından dil devrimini de getirmiş, yazı ve konuşma diline mâl olmamış Arapça ve Farsça sözcükler ve tamlamalardan Türkçe arındırılmaya çalışılmıştır. Türk Dili Tetkik Cemiyeti Türk dil Kurumu açılarak Türk Dili bilimsel olarak araştırılıp incelenmeye başlanmıştır. Halk ile edebiyat arasındaki kopukluk ortadan kalkmıştır. Harf devrimi toplum, eğitim, dil ve edebiyat arasındaki girift ilişkiyle oluşan kültürel dokuda önemli bir işlev görmüştür. ÖZET Harf, dildeki bir sesi gösteren ve alfabeyi oluşturan işaretlerdir. Bu işaretlerin, kullanıldığı dilin seslerini en iyi ve doğru biçimde göstermesi beklenir. Aynı zamanda alfabenin kolay okunur ve yazılır olması arzu edilir. Çünkü alfabenin kolay öğrenilmesi, doğru yazılıp okunabilmesi eğitimde ve toplumsal yaşamda büyük önem arz etmektedir. Çünkü eğitim ile gelişme, çağdaşlaşma ve toplumsal refah arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır. Bu nedenle de 3 Kasım 1928’de gerçekleşen Türk Harf devrimi nedenleri ve sonuçları itibariyle Atatürk devrimleri içinde ayrı ve önemli bir yere sahiptir. Harf devrimi ile kaynağını Arap alfabesinden alan Osmanlıcanın kullanımından vazgeçilmiş, onun yerine Latin alfabesi esas alınarak oluşturulan Türk alfabesi kullanılmaya başlanmıştır. Bu çalışmada Türk Harf devriminin nedenleri ve sonuçları, devrim öncesi ve sonrası yapılan tartışmalar ile yeni yazı sistemine geçilmesinin Türk edebiyatına olan etkileri ele alınmıştır. Harf devriminin düşünsel yönü, kültürel zemini ve sonuçları nitel araştırma yöntemleri ile ve geniş bir çerçeveden incelenmiştir. Beş alt başlıktan oluşan bu çalışmada ilk olarak dil, kültür ve yazı arasındaki ilişki dikkatlere sunulmuştur. İkinci olarak Harf devriminin hazırlık süreci çeşitli kaynaklardan hareketle ele alınmış; üçüncü başlıkta Harf devrimi hakkında yapılan tartışmalar üzerinde durulmuştur. Türk Harf devriminin Batı dünyasındaki yansımalarına dördüncü alt başlıkta yer verilmiştir. Son bölümde ise Harf devrimin Türk edebiyatına olan etkilerine kısaca değinilmiştir. Bu başlıkların her biri ayrı bir araştırma konusu olabilecek niteliktedir. Bu çalışmanın amacı nedenleri, gerçekleşmesi ve sonuçları noktasında Harf devriminin kültürel zeminini genel bir bakış ile araştırmacıların dikkatlerine sunmaktır. KAYNAKÇA Ak, C. 2006. Osmanlıca. 3. Baskı. Ankara Nobel Yay. Aksoyak, İ. H. 2009. Osmanlı Türkçesi Okuma Kitabı. 3. Baskı. Ankara Grafiker Yay. Alkan, T. 1981. “Siyasal Toplumlaşma ve Dil”. Atatürk’ün Yolunda Türk Dil Devrimi. Ankara Türk Dil Kurumu Yay. AnaBritannica Genel Kültür Ansiklopedisi Cilt 10. 1986. “Harf Devrimi”. İstanbul Ana Yayıncılık ve Sanat Ürünleri. Berkes, N. 2002. Türkiye’de Çağdaşlaşma. 2. Baskı. Yayına haz. Ahmet Kuyaş. İstanbul YKY. Burke, P. 1996. Yeniçağ Başında Avrupa Halk Kültürü. Çev. Göktuğ Aslan. İstanbul İmge Yay. Delmas, C. 1973. Avrupa Uygarlık Tarihi. Çev. Nihal Önol. İstanbul Varlık. Doğan, İ. 2002. Modern Toplumda Vatandaşlık Demokrasi ve İnsan Hakları İnsan Haklarının Kültürel Temelleri. 3. Baskı. Ankara Pegem A Yay. Enginün, İ. 2003. Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı. 4. Baskı. İstanbul Dergâh. Ercilasun, A. B. 1993. Örneklerle Bugünkü Türk Alfabeleri. Ankara Kültür Bakanlığı Yay. Eren, H. Ekim 2004. “Şekspir’den Shakespear’e”. Türk Dili, Sayı 634. Ankara TDK. Friedrich, J. 2000. Kayıp Yazılar ve Diller. Çev. Recai Tekoğlu. İstanbul Kanaat Yay. Güler, A., Akgül, 2008. Atatürk’ün Düşünce Dünyası. 2. Baskı. Ankara Berikan Yay. Karaalioğlu, K. 1985. Resimli Motifli Türk Edebiyatı Tarihi Cilt 3. İstanbul İnkılâb Kitabevi. Kili, 1998. Atatürk Devrimi Bir Çağdaşlaşma Modeli. Ankara İş Bankası Yay. Kocabaş, 2006. Atatürk ve İnkılaplar Dönemi 1923-1938. Kayseri Vatan Yay. Kurdakul, Ş. 1992. Çağdaş Türk Edebiyatı 3 -Cumhuriyet Dönemi 1 / Şiir. Genişletilmiş 2. Baskı. İstanbul Bilgi Yayınevi. Lewis, G. L. 1999. “Türk Cumhuriyet’inde Bir Uygarlık Ögesi Olarak Atatürk’ün Dil Devrimi”. Atatürk ve Türkiye’nin Modernleşmesi. Yayına Hazırlayan Jacop M. Landau. İstanbul Sarmal Yay. Mutluay, R. 1969. 100 Soruda Türk Edebiyatı. İstanbul Gerçek Yayınevi. Oktay, A. 1993. Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950. Ankara Kültür Bakanlığı Yay. Payzın, 1992. Tarihte Dil, Yazı, Bilim ve Toplum. İzmir Doğruluk Matbaacılık. Resmî Gazete 3 Kasım 1928 pdf Sazyek, H. 2007. “Şiir 1920-1950”. Türk Edebiyatı Tarihi 4. Cilt. Ankara Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Tacemen, A. 1994. Rus Egemenliğindeki Türklerin Alfabelerinin Değiştirilmeleri 1769-1940. Kayseri Erciyes Üniversitesi Yay. Timurtaş, F. K. 1986. Osmanlı Türkçesine Giriş. 8. Baskı. İstanbul İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay. folklor / edebiyat 177 Turan, Ş. 1999. Türk Devrim Tarihi 4 Birinci Bölüm Çağdaşlık Yolunda Yeni Türkiye 10 Kasım 1938- 14 Mayıs 1950. İstanbul Bilgi Yay. Uğur, A. 1994. Epigrafi ve Paleografi Osmanlıca Tarihî Metinler. Kayseri Erciyes Üniversitesi Yay. Uğurlu, N. 2003. Atatürk ve Türk Devrimi. İstanbul Örgün Yay. Vaidis, Thoma Ath. 2002. Bir Yunanlı Gazeteci Gözüyle Atatürk. 2. Baskı. Çev. Elanur Bahar. İstanbul Kum Saati Yay. Yılmaz, M. 2009. Harf İnkılâbı ve Millet Mektepleri 1928-1935 Kastamonu Örneği. Ankara Berikan Yay. KAYNAK Arseven, T . 2017. TÜRK HARF DEVRİMİNİN KÜLTÜREL TEMELLERİ . Folklor/Edebiyat , 23 90 , 166-182 . Retrieved from
Kiril alfabesi kullanan Kazakistan, 31 harften oluşan yeni Latin alfabesini tanıttı. Kazakistan’da kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in 2017 yılında ülke çapında kullanılan Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçme hamlesinin ardından ülkenin yeni Latin Alfabesi, Başbakan Askar Mamin’in başkanlık ettiği Ulusal Komisyon toplantısında tanıtıldı. Kazakistan, 2017’den bu yana devam eden Latin Alfabesi çalışmalarında önemli bir adım atmıştı. Bugün gerçekleşen yeni alfabeye ilişkin Ulusal Komisyon toplantısında Kazakistanlı uzmanlar tarafından hazırlanan yeni Latin Alfabesi tanıtıldı. 42 harften oluşan ve yaklaşık 80 yıldır kullanılan Kazakça Kiril alfabesini bırakan ülke Latin alfabesine geçişle birlikte 32 harf kullanacak. Ülke ambleminden ders kitaplarına yeni alfabeyi her alanda uygulamaya geçiren Kazakistan’da, tüm resmi sürecin 2025’e kadar tamamlanması planlanıyor. Kazakistan’da 1929-1940 yılları arasında Latin alfabesi kullanılmış daha sonra ise yeniden Kiril alfabesine dönülmüştü. Sputnik Tags alfabe, Kazakistan, kiril alfabesi, latin alfabesi, yeni
Kuran–ı Kerim Alfabesi, islam dininin ana kitabı olan Kuran–ı Kerim' de birbirinden güzel ve farklı anlamları ifade eden toplam 28 harf 13, 2021İçindekiler1 Kur’an ı kerim harfleri kaç tanedir?2 Arapça harfleri kaç tanedir?3 Alfabede kaç harf var?4 Kuranda kaç tane sesli harf var?5 Kuran harfleri nelerdir?6 Kuran ı Kerim kaç ayet vardır?7 Arapça harfler nelerdir?8 Kürt alfabesinde kaç harf var?Kur’an ı kerim harfleri kaç tanedir?Elifba, Arap dilinin seslerini ve yazı sistemini gösteren harfler dizisine verilen isimdir. Kur'an öğrenmenin yolu da ilk olarak 28 harften oluşan Arapça alfabe öğrenmekten geçmektedir. Elif be te se ile başlayan ve elifba adı verilen Kur'an alfabesi yazılışına ulaşmak için doğru harfleri kaç tanedir?İslamiyet'in yayılması ile daha çok yayılma fırsatı bulan Arap Alfabesi, 28 harften oluşmaktadır. Bu harflerin şekillerinin sayısı ise 17'dir. Arap Alfabesi sağdan sola şeklindedir. Bu sebepten dolayı Arapça dilini yazılı hale getirmek için bu Arap Alfabesindeki harflerin hemen hemen hepsi sessiz kaç harf var?Alfabe. Türk alfabesinde 29 adet harf kaç tane sesli harf var?Türkçe toplamda 29 harften oluşur. Bu harfler içerisinde toplamda 21 tanesi sessiz harften meydana gelir. Geriye kalan 8 tanesi ise sesli harfleri nelerdir?Arap harflerinin tamamı şöyle sıralanır Elif, Be, Te, Se, Cim, Ha, Hı, Dal, Zel, Ra, Sin, Şin, Sad, Dad, Tı, Zı, Ayn, Ğayn, Fe, Kaf, Kef, Lam, Mim, Nun, He, Vav, Ye olmaktadır. Kalın harfler hı, sad, dad, tı, zı, ğayn ve kaf' ı Kerim kaç ayet vardır?Kur'an'da yer alan ayetlerin sayısı hakkında sizlere detayları derledik. Kuran içerisinde yer alan ayetlerin tamamı kişilerce okunabiliyor. Kuran içerisinde yer alan tüm ayetlerin toplam sayısı 6236'dır. Kuranda Kaç Ayet Var?Arapça harfler nelerdir?Arapça harfler; sayıları 28 olarak Arap alfabesini oluşturan harflerdir. Elif-be-te-se-cim-ha-hı-dal-zel-ra-ze-sin-şin-sad-dad-ta-za-ayn-gayn-fe-kaf-kef-lam-mim-nun-vav-he-ye şeklinde alfabesinde kaç harf var?Kürtçe Alfabesi 31 harften oluşmaktadır. a b c ç d f g h j k l m n p q r s ş t v w x y z. Kürtçede yazılış itibariyle “ı” harfi yoktur.. Ayrıca “i” harfinin büyüğü olan İ harfide bulunmamaktadır.
32 harften oluşan ilk türk alfabesini oluşturan devlet