KısaÖzet. Ana Sayfa; alkolün insan vücuduna kısa ve uzun süreli etkilerini anlatan bir hikaye yazalım. Yorumu Cevapla. 181 feyza 9 Ekim 2015 at 21:00. 10 tane kompozisyon. Yorumu Cevapla. ADMİN. Emir, üst yorumda cevapladım. Yorumu Cevapla. zeynep.
KaşağıKitap Kısa Özeti: çok işime yaradı sayenizde özetten 100 aldım ama bir kaç tane düzeltme lazım. Cevap Yaz. muho mod. 09 Şubat, 2017. çok işe yaradı, Cevap Yaz. Adsız mod. 05 Nisan, 2017. ALLAH RAZI OLSUN. Küçük Prens Hikaye Kısa Özeti.
Beneğer RDR2 Online yüklersem sonra RDR 2 hikayesini alırsam RDR2 Online'ni silmem mi gerekir? Hem SSD ömrü için hem de Wi-Fi çok zayıf olduğu için 1 haftaya ancak yükleniyor. Kısaca özet geçeyim RDR2 Online aldıktan sonra RDR2 hikaye alırsam üzerine mi yazılır yoksa ekstra RDR2 hikayeye mi yüklemeliyim?
AntonÇehov – Korkunç Bir Gece -- Hep Dilimin Yüzünden 15. Anton Çehov – Bütün Öyküler 1 (1880-1884) -- Akıllı Kapıcı 16. Anton Çehov – 50 Muhteşem Kısa Hikaye -- Ahmak 17. Marquez - On İki Gezici Öykü -- Uyuyan Güzelin Uçağı 18. Marquez - On İki Gezici Öykü -- Ben Yalnızca Telefon Etmeye Gelmiştim 19.
Buradaolayı aslında kısa keseceğim biraz. Çünkü bu yazıları okuyorsanız daha çok yenisiniz ve acemiler işleri daha da karmaşıklaştıracak bu tip opsiyonel kurallardan uzak durmalı. Evet opsiyonel, önceki sürümlerde her sınıf 5-10 tane seçerdi ama 5. sürümde bunların kullanımı kesinlikle gerekli değil. Bunların
Vay Nhanh Fast Money. Oluşturulma Tarihi Ekim 13, 2020 1343Her metin ve şiirin bir ana fikri ve ana duygusu bulunmaktadır. Ancak ana fikir ve ana duygu birbirinden farklı konulardır. Bunları bazı zamanlar karıştırırız. Şimdi karıştırmamak için tek tek ele alalım ve neler olduklarını öğrenelim. İşte 5. sınıf Türkçe ana fikir ve ana duygu konu hikayeler ve metinler ile beraber şiirler içerisinde ana fikir ve ana duygu bulunmaktadır. Bu terimler metinler ve şiirlerin amacıdır. Ancak aynı zamanda farklı konulardır ve değişik amaçları bulunur. O yüzden ana fikir ile ana duygunun tam olarak ne olduğunu iyi anlamamız ve karıştırmamamız gerekiyor. Ana Fikir ve Ana Duygu Bir şiiri okurken ya da bir metni okurken bu parçaları anlamlı kılan ana fikirleri ile beraber ana duygularıdır. Bu iki temel unsur vazgeçilmezdir. O yüzden şimdi ana fikir ve ana duyguların neler olduğunu öğrenebilmek için sırasıyla inceleyelim. Ana fikir Ana fikir aynı zamanda ana düşünce olarak da bilinmektedir. Bir parçada yazarın okuyucuya vermek istediği mesajdır. Bu konuda ana düşünce parçanın başında ya da sonunda olabilir. O yüzden herhangi bir metni okurken mutlaka başından sonuna kadar dikkatli bir şekilde okumalıyız. Genelde ana fikir öncelikle verilir ve sonra açıklama yapılır. Ya da önce açıklama yapılır ve sonra ana düşünce verilir. O yüzden başında veya sonunda bulunan ana fikri anlayabilmemiz çok önemlidir. Genelde herhangi bir parça içerisindeki ana fikri anlayabilmemiz için bazı soruları sormamız yeterlidir; - Yazar bu parçayı neden yazmıştır? - Yazarın okuyucuya anlatmak ve iletmek istediği mesaj nedir? - Bu metnin amacı nedir? Aynı zamanda bu sorular ile beraber metin içerisinde yer alan bazı kelime grupları, bize metnin ana fikrine ulaştırma şansı vermektedir. Mesela, bu nedenle, bundan ötürü, öyle ki ya da oysaki’ gibi kelime grupları üzerinden metnin ana fikrini kolayca anlayabiliriz. Not Ana fikir ya da ana düşünce bir metin içerisinde anlatılmak istenen durumu kapsamlı biçimde ve net olarak aktarmaktadır. Ayrıca bir hikaye ya da metin içerisinde ne geçiyorsa metnin ana fikrini kapsar. Yani metin dışında olan herhangi bir şey metnin ana fikrine giremez. Not Metin içerisindeki herhangi bir kısım tek başına ana fikri veremez. Ana fikir konunun tamamını kapsadığı için mutlaka metin ya da hikayeleri başından sonuna kadar dikkatli bir şekilde okumalıyız. Böylece hikaye içerisindeki kahramanları ve olaylar ile beraber olayların geçtiği yer ve zaman bize ana fikri bulmamızda yardımcı olur. Ana duygu Ana duygu genel olarak şiirlerde karşımıza çıkan unsurlardan biridir. Yani bir şiir içerisinde işlenen asıl duyguya ana duygu denmektedir. Ana duygu aynı zamanda tema olarak da bilinir. Yani diğer bir değişle şiirin teması olduğunu söylemek mümkündür. Ana duygu yazarın gibi ya da şairin okuyucuya aktarmak istediği duygusal hislerdir. Kişinin yüreğine işeyen ve onu derinden etkileyen sözcüklerin bir araya gelmesi şeklinde de ifade etmek mümkün. Not Ana fikir ve ana düşünce bir cümle üzerinden ifade edilebilmektedir. Yani bir cümle kurmak suretiyle ile dile getirilecek durum üzerinde ana fikir okuyucuya aktarılabilir. Ana duygu ise birkaç sözcükle ilgili okuyacağı aktarılabilir. Bunlar içerisinde mesela vatan sevgisi ve sıla özlemi ya da yalnızlık gibi duygular olabilir. Yani ana fikir bir metinde anlatılmak istenen konuyu aktarır. Ancak ana duygu ise bir şiir içerisindeki duygusal ya da içten olan unsurları okuyucuya aktarır.
Ömer Seyfettin Bütün Hikayeleri Kısa Özetleri Ömer Seyfettin Türk hikayeciliğinin önde gelen isimlerindendir. Bizlere hikayeyi sevdiren adam desek yeridir. İlk okulda Ömer Seyfettin hikayeleri ile büyüdük. İçimize işlemiş öyküler yıllar geçse de hep taze kaldı ve nesilden nesile aktarılmaya devam ediyor edecekte. Ömer Seyfettin Balıkesir/Gönen doğumludur. 11 Mart 1884 den 6 Mart 1920 ye kadar olan kısa hayatına romanlar, hikayeler ve bir de risale sığdırdı. Roman olarak Ashab-ı Kehfimiz, Yalnız Efe ve Efruz bey eserlerini Türk Edebiyatına kazandırdı. Yarınki Turan Devleti risalesi mevcuttur. Gelelim hikayelerine. Ömer Seyfettin’in bilinen 126 hikayesi vardır. Hikayelerinden bazıları; Pembe İncili Kaftan, Diyet, Kaşağı, Başını Vermeyen Şehit, Perili Köşk, İlk Namaz, Gizli Mabed, Yüksek Ökçeler ve Primo Türk Çocuğudur. Bunlardan en bilinenlerinin özetlerini aşağıda bulabilirsiniz. Pembe İncili Kaftan Yavuz Sultan Selim tarafından Şah İsmaile bir elçi gönderilecektir. Elçiyi seçmek pekte kolay değildir çünkü bu görev aynı zaman da tehlikelidir. Elçinin devletin onurunu koruyan, cesur, dürüst, korkusuz, yiğit biri olması gerekmektedir. Şah İsmail’in gaddarlığı herkes tarafından bilinir. Şah İsmail’den hemen hemen herkes çekinir. Bu elçilik görevini Muhsin Çelebi üstlenir. Kendi gönlüyle gelir Sadrazama bütün masraflarını kendi karşılayacağını söyler. Evini barkını ipotek eder bütün birikimini satar pembe incili kaftanını da alır Şah İsmail’in sarayına gider. Şah İsmail’in karşısına çıkar. Mağrur bir şekilde görevini yerine getirir yani fermanı Şaha verir. Görevi yerine getirmenin mutluluğu ile döner. Geri döndüğünde her şeyini kaybetmiştir. Elinde kalan tek şey devletin şanını yüceltmek olmuştur ve öylece hayatına devam eder. Bir kaftan bütün varlığını kaybettirmiştir. Yalnız Efe Eski zamanlarda bir köyde Yörük hoca diye bilinen ve halk tarafından çok sevilen bir adam varmış. Bu adam ve halk başka bir köyde yaşayan faizci Eseoğlu’ndan yaptığı işlerden bıkmışlardır. Eseoğlu bütün halkın topraklarını haciz ettiği gibi köy halkını da eşkıya olarak tanıtmaktadır. Günlerden bir gün Yörük hoca Eseoğlu ile karşılaşır. Eseoğlu Yörük Hoca’dan borç para ister. O sırada Yörük hoca’ nın yanında alınteri ile kazandığı parası vardır. Yörük hoca isteği parayı ona mecburen verir. O günün üzerine uzun zaman geçer ama yörükoğlu parasını alamamıştır. Bu durum üzerine parasını istemeye gidince Eseoğlu’nun yanında çalışan adamları tarafından öldürülür. Babasının öldüğün duyan kızı Kezban yıkılır. Olayı araştırmak ister nasıl olduğunu kimin yaptığını bilmek ister aslında tahmin etmektedir bu kişi Eseoğlu’ndan başkası değildir. Her yere başvursa da hiç sonuç çıkmaz. Kezban bunun üzerine dağa çıkıp eşkıya olur. Artık ona herkes dağda Yalnız Efe der Bir süre sonra Eseoğlu’nu görür ve babasının intikamını alır. Artık hayatını haksızlıklarla mücadeleye adayan biridir. Diyet Hikayenin kahramanı Koca Alidir. Koca Ali dürüst biridir. Koca Ali’ye iftira atılır hırsızlıkla suçlanır. Bu Ali’nin zoruna gider ama yapacağı bir şey de yoktur. Hırsızlık suçunu cezası olarak diyet ödemesi gerekir. Parası yoktur. Halk zengin birini bulur ve Ali’nin diyetini ödetir. Halk Ali’yi çok sever sahip çıkar. Ali borcunu ödeyen Kasap Hacı Mehmet’e borcunu yanında çalışarak ödemeye başlar. Ustası Ali’ye zulüm eder. Ustası o kadar gaddardır ki Koca Ali artık dayanamaz kendi kolunu keser kasaba verir ve özgürlüğüne kavuşur. Böylelikle borçlu kalmamış ve ezilmemiş olur. Borçlu kalmaktansa ve ezilmektense bir kolumu kaybederim ama özgür yaşarım der. Ferman Hava bozmuş fırtına çıkmış ve ordunun gücünü kesecek dereceye gelmiştir. Osmanlı ordusu günlerdir çok zorlu şartlarda fırtınalı havada ilerlemeye çalışır. Fırtınadan padişahın otağ ısını taşıyan gurup kaybolmuş bu yüzdende padişahın ot ağısı kurulamamıştır. Çok cesur ve padişaha çok bağlı olan Tosun bey durumuz sinirlenir. Tosun bey otağı aramaya çıkar ancak yağmur ve fırtınadan hiç bir şey göremez. Arama esnasında sipahi askerleri onu padişahın çağırdığını söylerler. Padişah, yanına gelen Tosun beye Nişe götürmesi üzere bir ferman verir. Fermanı alan Tosun Bey neredeyse hiç dinlenmeden gece gündüz demeden dağlar aşar sonunda Nişe varır daha sonra sabah olsun Niş beyine fermanı veririm deyip bir hana uyumaya gider. Tosun bey gece rüyasında göğüsünde taşıdığı fermanın kan olup aktığını görünce uyanır. Uyandığında rüyanın da etkisi ile ferman artık durduğu yerde göğüsünü yakıyordur. Fermanın içinde yazanı merak etmeye başlar. Her ne kadar açmak istemese içinde ne yazdığını çok merak ediyordur. Yağmurdan dolayı mühürde açılma noktasına gelmişti. En sonunda dayanamayıp fermanı açıp satırları okurken şok olur Fermanda kendi kellesinin alınması yazıyordur. Bu duruma anlam veremez Tosun Bey hep sağdık bir asker olmuş cesurca savaşlara katılmış bir askerdi. Şaşkın ifadelerle olaya anlam vermeye çalışıyordu. İftiraya uğradığını düşündü ve kaçmayı denedi ancak yapamadı. Fermanı Niş beyine verip vermemekte karasız kalır. Kendisine verilen öğütleri aklına getirerek sabah olduğunda Beyin yanına gitmiş fermanı vermişti. Fermanı okuyan bey şaşmış kalmış Tosun beyin ölmemesi için padişahla konuşabileceğini onun için bir şeyler yapacağını söyler amma velakin Tosun bey Padişahın emrine uymayanı ben öldürürüm der ve kellesini almasını ister. Tosun Bey orada ölür. Kaşağı Hikayenin anlatıcısı ve Hasan kardeştirler. Çiftlikte yaşamlarını sürdürürler. Çiftlikte atlar vardır tabi atların bakıcıları da. En sevdikleri şey ise atlara bakan seyisin atları kaşağı ile tımarlamasıdır. Tımar zamanları karşıya geçer öylece bakarlar ve bir gün kendileri tımar yaptıklarının hayalini görürler. Bir gün gece kendisi atları tımar etmek ister ve gizlice ahıra gider. Kaşağıyı alır fakat tımar yapmasını beceremez. Kaşağıyı kırar ve saklar. Bu beceriksizliğini de söyleyemez suçu da kardeşi Hasan’a atar. Hasan’a artık ahıra girmek yasaklanır. Hasan bu olaya çok üzülür ve bir anlam da veremez. Kaşağıyı kimin kırdığını da merak eder. Hasan bir gün hastalanır yatağa düşer. Ölmek üzeredir. Hikayeyi anlatıcı vicdan azabından duramaz ve Hasan’ın suçsuz olduğunu söylemek ister fakat o gece Hasan ölür. Falaka Kitaptaki kahramanımız kuran kursuna gitmektedir. Burada huysuz bir hoca mevcuttur. Bu hoca çocuklara iyi bir eğitim veremediği gibi onları falakaya yatırıyordur. Bir de bu hocanın her gün camiye gidip geldiği merkebieşeği vardır, çocuklar ona Abdurrahman Çelebi adını verirler. Bir gün bu kursu kaymakam denetlemeye gelir bir kaç çocuğa kuran okutmak istese de olmaz. Sinirlenen kaymakam hoca efendiyle konuşarak orada bulunan falakayı kaldırmasını ister. Falakanın kalktığını gören çocuklar günden güne dahada arsızlaşır hocaya yapmadıklarını bırakmazlar. Bunun üzerine hoca falakayı geri çıkararak çocukları eskisinden daha çok ve sert dövmeye başlar. Hocanın bir de kullandığı enfitye denilen bir toz vardır. Bu toz burna çekilince fena bir şekilde hapşurtmaktadır. Bizim afacanlar tabi yerinde durmaz bir gün esneme numarası ile hocayı uyuturlar, Hocanın tozunu alıp hep birlikte burna çekmeye ve hapşurmaya başlarlar. Gürültüye uyanan hoca çok sinirlenir ve çocukları bir güzel döver ve onlara bir daha hapşuran ve esneyen olursa şart olsun ki onları öldüresiye döveceğini söyler. Bu kelime çocukların diline takılmıştır. Çocukalr bir gün bu tozu eşeğe koklatırlar. Eşek hapşurmaya başlar. Hoca gelir ve bu işe anlam veremez. Çocuklara verdiği sözden dolayı eşeği de falakaya yatırmak zorunda kalır. Oradan geçen kaymakam bunu görür ve o günden sonra kimse hocayı bir daha görmez. Kahramanımız her hap şuranı gördüğü zaman aklına bu hikaye gelip vicdan azabı duyar. Perili Köşk Sermet Bey ailesi ile birlikte bir ev aramaya başlar. Gezmedikleri yer kalmaz sonunda çam ormanının içinde bir köşk görür ve burayı kiralamak ister. Burada görevli olan bekçiyi bulur. Bekçi köşkün perili olduğunu söyler. Perilere hayaletlere inanmayan Sermet Bey yine de evi tutmak ister. Ev sahibi ile görüşür 3 yıllık kirayı peşin verir. Ev sahibi de aynı şekilde köşkün perili olduğunu söyler. Sermet bey bu olanları biraz garip karşılar ama üstüne düşmez. Bir zaman sonra köşkün bahçesinde beyaz bir hayalet görünüp kaybolur. Ailesi korkar ve taşınmak ister. Sermet bey bu hayaletten hiç korkmamaktadır. Sermet Bey hayaleti yakalamayı ister. Plan yapar pusu kurar ve yakalar. Beyaz örtüyü açtığında ev sahibini karşısında görür. Ev sahibi kiraları alır kiracıları kaçırır ve bir başkasına tekrar kiraya vererek dolandırıcılık yapar. Ev sahibinin sahtekarlığını gören Sermet Bey 6 yıllık kiranın verildiğine dair belgeyi ev sahibine imzalatır. Dolandırıcı ev sahibi 6 yıl hiç kira almaz. Bomba Hikaye 1900’lü yıllarda Mekedonya da bir kasabada geçer. Halk huzur içinde yaşarken bir fitne tohumu ekilir. Kasaba da yaşayan ve hikayenin kahramanı genç Boristir. Ülkede her şey kötüye gitmeye başlar. Ülkede bir kargaşa ortamı mevcuttur ve bu kargaşadan yararlanmak isteyen Komitacılar yönetimi el alır. Yönetimi aldıktan sonra halka zulüm ederler özellikle kendilerinden olmayanları öldürürler. İşkence ederler. Evlerinden barklarından ederler. Bu yönetim anlayışına karşı çıkan birileri vardır bunlardan biri de Boristir. Boris ise sosyalist bir gençtir. Huzur içinde ailesi ile birlikte kasabasında yaşamak ister. Huzur kalmayınca ailesini de alıp Amerika’ya gitmek ister fakat gitmeden bir gece önce yakalanır. Boris’in kafası kesilir ve eşine bir bomba gibi verilir. Topuz Eflak’lı komutanlar meydanda naralar atan, içki şişelerinin dibine vuran, çoşkulu bir kalabalığa bakıyorlardı. Türklerden kurtulduk diyorlardı. Türkleri hor görüyorlardı. Halk sevinçten kutlamanın dozunu da kaçırmıştı. Böbürlene böbürlene prenslerinden bahsediyorlardı. Sonra ileri de 33 Türk atlının ve bir elçinin geldiğini görürler. Türkler bize ve prensimize hediye getiriyorlar diye şımarıyorlardı. Elçi yaklaşır ve atından iner. Prensin huzuruna kadar yaya gideceklerdir. Meraklı bakışlar altında ilerler. Sarayın kapısına vardığında önce Eflak’lı komutan girer sonra elçiyi çağırır. Elçi yanında getirdiği hediyelerden topuzu alır ve kaldırdığı gibi prensin tepesine indirir. Prensine ezilmiş kafası etraftakilere dehşet verir. Bütün voyvodalar ve zenginler donup kalmış bu Türkü izlemektedirler. Elçi tahta oturur ve alın size isyan der. İsyana kalkışan Eflaklılar neye uğradığına şaşırırlar. 300 Türk atlısı yaklaşık 4000 Eflaklıyı susturmuştur. Saraydakiler elçinin önünde diz çökerek itaat ederler. İstiklal mücadelesine düşenin sonu işte budur der elçi. Üç Nasihat Durmuş annesiyle yaşayan fakir biridir. Para kazanmak için evden ayrılmak ister. O dönemde herkes dışarı çalışmaya gider. Öküzlerinden biri ölünce tarlayı süremez ve İstanbul’a gitmeye karar verir. Orada biriyle karşılaşır. 1 yıllık çalışması sonucu sadece 1 kuruş ve bir nasihat vereceğini söyler. Durmuş kabul etmez ama dayanamaz nasihatin ne olduğunu merak eder. Gelir adamın yanında bir yıl çalışır fakat nasihat zaten bildiği bir şeydir. Bu böyle 3 yıl tekrarlanır. Sonunda adamın verdiği nasihatler işe yarar ve Durmuş zengin olur. Efruz Bey Bir insanın kendini nasıl topluma benimsettiğini ve bir anda nasıl dibe indiğini anlatır bu hikaye. Ahmet Bey, Çerkez kökenli bir annenin oldukça zengin, kibar, âlim biriymiş gibi görünen oğludur. Aslında ne âlimliği ne de zenginliği vardır. Kimin nesi olduğunu kimse bilmediğinden herkes onun görüntüsüne kanarak saygıda kusur etmezlermiş. Bir gün çalıştığı yere geldiğinde hürriyetin ilan edildiğini duyurur ancak kimsenin böyle bir ilandan haberi yoktur. Kanuni Esasi yeniden tebliğ edilmişse de içinde hürriyete ilişkin bir atıfta bulunma yoktur. Ahmet Bey ise bu hürriyet haberine öylesine inanmaktadır ki gerçeği yalnız kendisinin bildiğini ve herkesin sonradan bunu öğreneceğini düşünmektedir. Bu düşüncesi ona kendisinin diğerlerinden üstün olduğu hissini verir. Bu düşüncelerle sokak ortasında yaşasın hürriyet diye bağırarak dolaşır. Coşkunluğu arttıkça nidası da artar. Eski rejime küfürler saydırır. Halk tepki gösterir. Önce deli sanarak polise haber vermek isteseler de sonra başına bir kalabalık toplanır ve onun coşkusuna ve nidalarına ortak olurlar. Ona bu işi nasıl gerçekleştirdiği sorulunca Ahmet Bey kendisinin de bilmediği bu soru karşısında duraksar. Karşısındaki kalabalık bu işi kendisinin gerçekleştirdiğini düşünür. Jön Türklerin başı olduğunu söyler, bir tünel kazarak hürriyet ilanını yayınlaması için sarayı tehdit etme projesinin kabul edildiğini, bu tüneli kazmanın 20 yıl sürdüğünü söyler Oysa ki kendisi henüz 24 yaşındadır. Ahmet Bey, isminin de sahte ismi olduğunu söyleyerek ismini inkâr eder. Kısa sürede ünü tüm şehirde yayılmıştır. Herkes artık kahraman olarak görür. Halk hürriyet bağırışlarıyla Ahmet Bey’i omuzlar üstünde evine getirir. Gece boyunca geldiği noktayı düşünür. Bir de henüz kendisinin de bilmediği gerçek ismini. Sabaha dek yaptığı araştırmalar sonucunda şanına yaraşır bir isim bulur. Bu isim Efruz Beydir. Ertesi gün kalabalığa hitaben gerçek ismini söyleyince halkın coşkusu da artar. Bir hana gelerek orayı merkez olarak kullanırlar. Efruz Bey arada hürriyet vaazları verip halkı coşturmaya devam eder. Polis teşkilatını ortadan kaldırmak gibi projeleri uygulamaya koyar. İstanbul kadınları arasında Aforoz Bey’e dönüşen ismi ise bu doğan kız çocuklarına Firuze olarak konur. Yine coşkuyla evine geldiği gün bir telgraf alır. İttihat ve Terakki Cemiyetinden gelen bu telgraftan bir şey anlamasa da bizimkilerdendir diyerek onların yanına gider. Arkadaşları onu umduğu gibi bir karşılamaz, aksine onu hep bir ağızdan küçük düşürürler. Kendisini bekleyen kalabalık dağılır. İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından sorgulanır. Sorgu sırasında tüm bu kargaşanın bir üstün görünme çabası için olduğu anlaşıldıkça ortamda kahkahalar kopar da kopar. Hapse girer. Çok fazla kalmaz çıkar. Halk artık Ahmet Bey’i görmezden gelir. Kendisi de bunların bir rüya olduğuna hükmederek kısa sürede unutur gider. Kısa bir rüyaya dalmış ve geri uyanmış sayar kendini. Forsa Osmanlıda bir gemici düşmana esir düşer. Gemici çok zor günler geçirir. Kimi zaman aç kalır açıkta kalır ama bir şekilde dayanmasını bilir. Esaret sürecinde pes etmez sabır eder ve bir gün Osmanlı askerlerinin kendisini bulacağını ümit eder. Bu ümitle yaşar ve aradan yıllar geçer. Yıllar sonra yaşlandığında düşmanlar yaşlı gemiciyi bir adada yalnız başına bırakır. Bu adada yalnız kalmasına rağmen içindeki o ümit hiç bir zaman kaybolmaz. Bu yaşlı gemici bir gün sabrının sonunda selamet olduğunu görür. Tüm sıkıntıları bir anda yok olur çünkü Osmanlı gemileri gelip bu yaşlı gemiciyi bulmuştur. Hikayenin en güzeli yanı ise geminin kaptanı da yaşlı adamın öz oğludur. Primo Türk Çocuğu Kenan bey Selanik’te yaşar. Kendisi mühendistir. Avrupa da eğitim görmüş sonra Selanik’e dönmüştür. Burada İtalyan bir bayanla evlenmiştir. Kenan Türklüğünü unutup Avrupa çocuğu gibi yaşamaya başlar fakat bir süre sonra bu rahatsızlık verir ve bu konuda üzerinde düşünmeye başlar. Kenan sonunda gerçekte Türk olduğunun farkına varır ve Türk gibi yaşamaya başlar. Kenan oğlu Primo’yu bir İtalyan gibi yetiştirir. Sonra tekrardan Türk gibi yetiştirmeye çalışır ve başarır. Eşi Kenan’ı terk eder. Çocuk ise babası ile yaşamayı seçer. Primo ismini Oğuz olarak değiştirir. Yunanlılar Selanik’i işgal için geldiğinde Türk subayları direniş göstermeden şehri verirler. Primo elindeki tabanca ile dışarı çıkıp kahraman gibi yunanlıları öldürmeyi planlar. İlk Namaz Hikayenin kahramanı Ömer dir. Ömer çok dürüst, saf, tertemiz biridir. Din ile arası hiç bozulmamış ve gereklerini yerine getirmeye çalışmıştır. Ömer bir gün namaz kılmak için kalkar abdestini alır ve odasına döner. Hava daha aydınlanmadığı için biraz daha bekler ve o esnada 15 yıl öncesinde kıldığı ilk namaz aklına gelir. Soğuk bir gecedir ve hayatının boşa geçtiğini düşünür. Hayatının en anlamlı olduğu dönemin çocukluk dönemi olduğunu düşünür. Çocukluğuna duyduğu özlemle hayatına devam eder. Gizli Mabed Nazan gayet dürüst ve temiz bir kadındır. Eğlenceler kadın ve erkek karışık düzenlendiğinde bu kötü karşılanırdı. Nazan ise bütün bu kötü karşılamalara rağmen her şeyi boş verip gönlünce eğlenirdi. Sermet ise eşinin bu durumundan şikayetçidir. Paraları vardır zenginlerdir eğer zengin olmasalar Nazan’ında böyle olmayacağını düşünür. Paranın Nazan’ı şımarttığını düşünür. Yine bir gün Nazan bir eğlence düzenler. Bu eğlencenin ileri gittiğini hatta bir erkekle aldattığı dedikoduları Sermet’in kulağına gelir. Bunun üzerine Sermet ilişkiye arar verir. Sonra pişman olur tekrar barışırlar. Bu sefer kural da değişir. Eğlencede kadınlar kadınlarla erkekler de erkeklerle eğlence düzenleyebileceklerdir. Nazan Sermet’in kendisini aldattığını düşünür. Bir eğlence düzenler. Refi’ye kara çarşaf giyip gelmesini söyler. Refi’nin eşi Meliha da oradadır. Sermet ise Meliha’yı haremine çağırır ve erkek kılığında gelmesini söyler. Erkek kılığında gelir Meliha. Sermet’e “Sen benimlesin fakat kocam da senin karınla” der. Sermet karısını yanına gelir. Refi’yi döver karısına döner. Karısı Sermet’i sevdiğini söyler ve Sermet orada eşine haksızlık ettiğini düşünür. Başını Vermeyen Şehit Osmanlı askerleri bir kale savunması yaparken içlerinden ünlü bir askerin başını vermemesi hikayenin ana temasıdır. Deli mehmed cesur bir yiğitti. Heybetli görünüşü ile yürüyen bir devi andırırdı. Kale savunması yapılırken düşman ağırlığı altında askerler eziliyordu. Düşman güçlüydü ve galip gelmeleri an meselesiydi. Artık ümit kalmamıştı. Deli Mehmed aslan gibi çarpışıyordu. Düşman askerlerden biri kılıç darbesi ile Deli Mehmed’in başını gövdesinden ayırdı. Kuru Kadı bu olayı gören tek kişiydi. Deli Hüsrev de meydandadır ve çarpışmaktadır. Deli Mehmed’in olayına şahit olmuştur. Deli Hüsrev Deli Mehmed’in yerde yattığını görünce bağırır. Mehmed canını verdin başını verme der. Mehmed kalkar düşmanın elinde olan başını alır ve orada yere uzanır. Beyaz Lale Balkan savaşı sürerken Türk köyleri işgal edilir. Bulgarlar Türklere işkence eder. Paralarını alır ve eziyet ederler. Rakko adınd zalim bir komutan vardır ve bütün pislikler bu komutandan çıkar. İşkence çeşitlerini bu komutan bulmuştur. Çocukların ve kadınların ölmesi gerektiğini düşünür. Bu zalim komutan köyde yaşayan en güzel kızı ister. Gezer ve sonunda LALE isminde çok güzel bir kız bulur. Ailesine bir askerin geleceğini ve kızın ona hizmet edeceğini sonrada geri getirileceğini söyler. Lale evde yalnız olduğu bir gün zalim komutan gelir ve zora Lale’ye sahip olmaya çalışır. Lale çok direnir ama nafile. Komutan Lale’yi elde etmiştir. Lale bitkin bir haldedir ve yola gelmiş gibi yaparak pencere kenarına gider ve aşağı atlar. Lale yaşadıklarını kaldıramadığından canına kıymıştır. Kütük Aslan Bey komutasındaki Türk ordusu çok hızlı ilerler. Karşılarına ne gelirse alırlar. Sonunda duvarları çok yüksek olan bir kale çıkar. Bu kaleye daha önce hiç saldırı olmamıştır. Kale kayadan daha sağlam gibi görünür. Aslan bey hazırlıkları yapar ve emri olmadan saldırı olmayacağını söyler. Aradan epey bir zaman geçer ama ordu hale bekler. Askerler bir anlam veremez ve Aslan bey’e ne zaman saldıracaklarını sorarlar. Aslan bey bekleyin der. Bu arada her gün ormana gider. Kimse neden gittiğini de anlayamaz. Aslan bey sisli havayı beklemektedir. Nihayet sis gelir ve Aslan bey emri verir. Askerlerin bağırmasını ister. Yanlarında bulunan 50 mandayı da getirmelerini söyler ve ormana gider. Sis yavaş yavaş açılmaya başladığında Aslan bey bir elçi gibi kaleye yaklaşır ve teslim olun der. Düşman teslim olmaz sonra karı dağa bakın der. Herkes orya baktığında inanılmaz büyüklükte bir top görür. Aslan Bey bu topun İstanbul’u fetheden top olduğunu ve ateşlenirse kalelerini yok edeceğini söyler. Düşman bundan korkar ve teslim olur. Aslan bey düşmanın komutanını topun yanına götürür. Düşman komutan onun gerçekte bir top olmadığını onun bir kütük olduğunu anlar. Ant 2 arkadaş çok iyi anlaşmaktadırlar. Her gidilen yere beraber gider er yaramazlığı da beraber yaparlardı. Hikayenin anlatıcısı ve kan kardeşi Mıstık baş kahramanlardır. Hikaye anlatıcısı Mıstık ile kan kardeşi olmak ister. Mıstık ta onunla kan kardeşi olmak ister. Beraber vakit geçirdikleri bir gün parmağı yaralanır ve Mıstık ile kan kardeşi olurlar. Orada her zaman beraber lacaklarına, her zorluğa birlikte göğüs gereceklerine, birbirlerine hep iyi olacaklarına Ant içerler. Günlerden bir gün Mıstık bir köpek tarafından ısırılır. Mıstığın durumu kötüye gider. Kan kardeşi de Mıstığın durumuna üzülmektedir. Mıstık kuduz olur ve ölür. Kan kardeşi de bu ölümün ardından perişan olur, yıkılır. Hikaye anlatıcısı elindeki yaraya baktıkça kan kardeşini hep hatırlar. Yüz Akı Mehmet efendi zengin biridir. Mehmet efendi malını kime güvendiyse hıyanete uğrar. Çalarlar satarlar vesaire en sonunda 1500 koyundan sadece 50 adet kalır. Mehmet efendi bir gün müftüye derdini anlatır. Dürüst kişilerin artık piyasada kalmadığını herkesin düzenbaz olduğunu yalancı olduğunu dolandırıcı olduğunu söyler. Müftü Mehmet efendiye böyle birinin olduğunu söyler ve bir çobandan bahseder. Çoban temizdir namusludur namazlı abdestlidir der. Bunun üzerine Mehmet efendi eğer bu çoban gerçekten böyle ise bütün malımı da emanet edebilirim der. Çobanı çağırır ve 50 tane koyununu emanet eder. Bunların çoğalması sonucunda beşte birini kendisine vereceğini söyler. Aradan bir yıl geçer çoban elinde bir kap yoğurt ve bir deri ile gelir. Mehmet efendi merak eder ve koyunlarının nerede olduğunu sorar. Çoban anlatır. Koyunların hepsinin kısır olduğunu ve hiç kuzu alamadığını söyler. Ayrıca koyunları kurtların yediğini kimisinin de hastalanarak öldüğünü söyler. Geriye bir tane koyun kaldığını ve onunda sütünü yoğurt yaptığını o koyununda gelirken kayalıklardan düşüp öldüğünü ve derisini yüzüp getirdiğini söyler. Mehmet efendi çok sinirlenir ve yoğurt kabını çobanın kafasına geçirir. Çobanda hesabını doğru veren yüzünün akıyla böyle çıkar der. Yüksek Ökçeler Batılı gibi yaşama çabasında olan bir kadından bahseder hikaye. Küçük yaştaki kızlar zengin erkeklerle evlendirilir. Para her yolun kapısını açtığı gibi yaş gözetmeksizin kızları da zenginlere gencecik yaşta eş yapar. Bu zenginler arasınd gelenek haine gelmiştir. Hatice Hanım da bu kızlardan biridir. Daha çocuk yaşta 13 yaşında evlendirilmiştir. Bu süre zarfında Hatice çocukluğunu yaşayamaz ve evlilik ağır gelir. Gönlünce gençliğini yaşayamaz. Eşi ölünce artık erkeklerden nefret etmeye başlar. Bir daha asla erkek görmek istemez. Kendi ayakları üzerinde durmaya çalışır. Kendi hayatını yaşama çabasındadır. Hatice hayatın tadına yeni yeni varmıştır. Hatice Hanımda batı hayranlığı başlamıştır sürekli süslenir, eğlenir ve yüksek ökçeli ayakkabı giyer. Bahar Ve Kelebekler Nine ve torunu arasında geçen bu hikayede nine eskiden yaşamış olduğu olayları, güzel hatırları torununa anlatır. Torunu bir gün eline bir kitap alır ve okumaya başlar. Kitapta mutlu kadınlardan bahseder. Ama bu kitap yerli değildir. Kız ninesine kitabın içeriğinin Türk kadınları olduğunu söyler. Nine de başından geçen olayları anlatmaya başlar. Eskiden nine arkadaşları çok eğlenirlermiş. Özellikle baharda arkadaşları ile geçirdiği vakit pek bir özelmiş. Hiç mi hiç sıkılmazlarmış. Nine anlatmaya devam ettikçe kız daha çok merak eder ve okuduğu kitabı bırakır ninesini dikkatle dinlemeye başlar. Nine arkadaşları baharın gelmesiyle çeşitli oyunlar oynarlarmış. Bu oyunlardan biri de kelebeklerin beyaz olanını kim görürüse onun kısmeti açılacakmış. Eğer siyah kelebeği görürlerse bu ölüm getirecekmiş. Kız ninesini dinler ve merak eder. Pencereden dışarı bakar ve beyaz kelebeği görmeyi ümit eder ama beyaz kelebeği göremez. Sonra bir siyah kelebeğin uçtuğu görür ve ağlamaya başlar. İlk Düşen Ak Kahramanımız 30 lu yaşlardadır. Küçükken Kanlıca da oturur ve komşularının küçük maymunu ile oynardı. Çocukluğu güzel geçer ve bir gün aynanın karşısında saçını tararken saçında bir ak gözüne çarpar. O esnada çocukluğu aklına gelir. Ve yaşlandığını hisseder. Bu akı koparır ve bakar. Baktıkça hüzünlenir ve iç geçirir. sonra 30 yaşında biri için bunun normal olduğunu düşünür ve kendini teselli eder. Ölen annesinin sözleri aklına gelir. Annesi ona 30 yaşına geldiğinden bundan sonra ömrünün daha hızlı geçeceğini ve sıkılmaya dahi vakit bulamayacağını söylemiştir. Kahramanımız iyi tahsil görmüş girdiği her yerden birinci çıkmıştır. Ve istediği her şeye sahip olmuştur. Fakat bu sahip oldukları onu mutlu etmemektedir. Aslında bu kadar varlığın içinde kendini çok yalnız ve kimsesiz hisseder. Edebiyata önem verir. En önemli uğraşı edebiyattır. Kötü alışkanlıkları da bulunmaz. Kahramanımız sürekli iş yerinde oturduğundan kendini hasta zanneder ve doktora gider. Doktorla arasında bir sürü konuşma geçer. Doktor teşhisini koyar. Kahramanımız artık daha fazla dışarı çıkar seyahatler eder hatta bir de kitap yazmaya başlar. Doktor ona hayattan nasıl daha fazla zevk alacağını öğretmiştir. Yalnız olmanın verdiği sıkıcılıktan da kurtulmanın tek yolunun evlenmek olduğunu düşünür. Aşk Dalgası Kahramanımız bulunduğu yerden Kadıköy’e gitmek için bir vapura biner. Vapurda tanıdık birilerini göremez bu nedenle vapurun kenarına gelir ve dalgaları seyretmeye başlar. Dalgaları seyrederken de hayallere dalar. Tam hayallere dalmışken arkasından bir el omzuna dokunur. Döner bakar ve karşısında eski okul arkadaşını görür. Okul arkadaşı ile hasret giderir. Okudukları zamanda da iyi arkadaştırlar. Arkadaşı evli olup olmadığını sorar. Kahramanımız hala bekar olduğunu söyleyince konuşmaya başlar. Toplumda aşkın olmadığını, aşkı yaşamanın nerdeyse imkansız olduğunu söyler. Çünkü toplumda genelde görücü usulü ile evlilik yapılmaktadır ve bu şekilde aşk pek mümkün görünmez. Nikah düşen iki kişinin yan yana gelmesi de dini açıdan kural olduğu için halkın aşkı yaşayamadığını ve aşkın ne anlama geldiğini bilmeden yaşandığını söyler. Kahramanımız arkadaşının anlattıklarının doğru olduğu düşünür ve bu düşünceler içerisinde vapurdan iner. Nakarat Türk subayımız başından geçen olayları bir deftere not eder. Bu hikaye subayımızın notlarından oluşur. Subayımız çok hayalperest birisidir. Görevini başka bir yerde yapmak için komutanına rica da bulunur. Küçük bir Bulgar köyünde görev alır. Subayımız burada da rahat durmaz. Sıkılganlığı, vurdumduymazlığı, olayları umursamayışı devam eder. Bir zaman sonra bu köyden sıkılmaya başlar. Bu sıkılganlığı en üst seviyeye çıktığı bir gün bir kadın sesi duyar. Sesin sahibini çok merak eder. Kız karşı evde oturan bir Bulgar güzelidir. Subayımız kızı görür görmez aşık olur. Kız da subayımızdan hoşlanmıştır. Kız evin penceresine çıkar ve bağıra bağıra şarkı söyler. Subayımız da kızın söylediği şarkıyı kendi kafasında çevirir. Bu bir aşk şarkısıdır der. Kızla tanıştıktan sonra artık görev yaptığı köy sıkıcı hal almaktan uzaklaşır. Kızı görmeden bir gün bile geçirmek istemez. Önemli görevler haricinde kaldığı yerden çıkmaz ve kızı seyreder. Subayımızın tayini çıkar. Gideceği için çok üzgündür. Sevdiği kızı burada bırakacaktır. Kızın pencereye çıkıp bağıra bağıra söylediği o şarkıyı merak eder ve esnafın birine çeviri yaptırır. Duydukları karşısında şok geçirir. Kızın aşk şarkıları söylediğini zanneden subayımız kızın aslında “İstanbul bizim olacak” dediğini öğrenir. Beyninden vurulur ve kızın aşkı yüzünden aksattığı görevleri düşünür ve çok pişman olur. Aleko Bir Çocuk Bu hikayede Ali’nin savaşın getirdiği zorluklara göğüs germesini ve yapmadığı şeyleri yapmaya zorlandığı anlatılır. Çanakkale savaşı devam etmektedir. Ülkede azınlıklar ayaklanır. Azınlıkların ayaklanması çeşitli değişikliklere de sebep olmuştur. Bu değişikliklerin başında köylerin boşaltılması ve Anadolu’ya taşınması olur. Bu büyük göç beraberinde zorlukları da beraberinde getirir. Rumlar ve hristiyanlarda Anadolu’ya getirilir. Ali bir rum fırıncının yanında çalışır. Ustası da göç edeceğinden Ali de yollara düşer ailesini aramaya başlar. Yollarda çeşitli zorluklarla karşılaşır. Aç kalır susuz kalır. Yolunu kaybeder derken bir rum kafilesine rastlar. Su ister. Önce suyu alamaz ama adının Aleko olduğunu söyler ve bir rum olduğuna inandırır. Suyunu içer. Kafilede bulunan papaz Ali’yi sever ve yanına alır. Papazın asıl düşüncesi onu kiliseye almak ve yetiştirmektedir. Ali bazı şeylere karşı gelir. Örneğin kilisede her gün şarap içilir ve şaraplı ekmek yenir. Ali buna karşı çıkmaya çalışır çünkü şarap içmenin haram olduğunu bilir. Ali bunu yapmazsa açlık çekeceğini ve işkenceye uğrayacağını düşünür ve istemeye istemeye içer. Kilisede Türkler hakkında kötü şeyler söylenir. Ali bunları duydukça üzülür ama belli etmez. Papaz Türklerden kurtulma gerektiğini söyler. Ali de durumu gereği istemeden bu tür karalayıcı sözlere sessiz kalır. Kaç Yerinden Kahramanımız bir doktorla vapurda sohbet etmektedir. Doktor başarılı çalışmalara imza atmış biridir. Kahramanımızın yazdığı bir destanı okumaya başlar. Sonra da eleştirir Eleştiri kahramanımızın gücüne gider çünkü doktor kitaptaki kahramanların günümüz askerlerinden daha iyi olmadığını daha cesaretli olmadığını söyler. Kahramanımız doktorun görüşlerini yanlış bulur. Kitabı evladı gibi görür ve doktor evladını sevememiştir bunun üzüntüsü ile sohbete devam eder. Doktora göre mazi gerçekleri yansıtmaz ama kahramanımız her şeyi mazi ile ilişkilendirir. Doktor kahramanımızın hayalperset olduğunu ve tüm düşüncelerinin gerçeklerden uzak olduğunu dile getirir. Doktor kendini iyi geliştirmiş biriydi. Biraz da hatiplik vardı. Doktor kahramanımıza kitaptaki kahramanların savaşta yaralanıp yaralanmadığını sordu. Kahramanımız da savaşın şiddetine göre en şiddetli savaşlarda 10 yerinden yara alan askerler var dedi. Doktorda daha önce tedavi ettiği ve vapurda rastlaştığı zabiti göstererek bu adam tam 49 yerinden yara aldı dedi. Doktor kitabın gerçeği yansıtmadığını söylemek istiyordu. Zabitin tam bir kahraman olduğunu adının duyulmamasını istediğini başkaları gibi kendi reklamını yapmadığını söyledi. Bu zabitin adı Ferhat Ali’dir ve halkın gizli kahramanıdır. Kahraman ile Ferhat Ali’yi doktor tanıştırır. Kahramanımız çok heyecanlıdır çünkü kitabında yarattığı hayali kahramanların çok ötesinde ve saygı duyulması gereken bir gerçek kahraman ile yan yanadır. Kahramanımız elinde tuttuğu kitabını bükerek cebine koyar ve gerçek kahramanların halkın arasında arasında dolaştığını ve aslında bu gerçek kahramanların hikayelerini yazmak gerektiğini düşünür. Kurumuş Ağaçlar Derebeyi Deli Murad, gayet sert mizaçlı otoriter astığım astık kestiğim kestik bir beydir. Geçmişte yaşamış ve yaşamış olduğu çirkinlikleri düşünür ve pişman olur. Bu pişmanlıkla daha önceden hacca gitme kararından da vaz geçmiştir. Günler geçer. Bu pişmanlık Deli Murad’ı yer bitirir. Geceleri uyuyamaz sürekli bunu düşünür. En sonunda bir dervişe bu konuyu danışmaya karar verir. Dervişle konuşur. Geçmişte işlediği günahlardan nasıl kurtulacağını sorar. Derviş ya ölümü hak eden birini öldüreceğini ya da bir aş evi açarak açları doyurması gerektiğini söyler. Deli Murad kimseyi öldürmeme yemini ettiği için bir aş evi açar ve açları doyurmaya başlar. Derviş gitmeden önce Deli Murad’a günahlarının bahçeye diktiği kuru ağaçların yeşerdiği taktirde af olunacağını da ekler. Deli Murad buna pek akıl erdiremez ama dervişi dinler. Aş evine yoksullar gelir yemek yer ama ağaçlardan hiç biri yeşermez. Deli Murad bu işin ciddi olmadığını dervişin kendisini kandırdığını düşünür. O kadar çok sinirlenir ki yoldan geçen atlı birinin gelip yemek yemesini ister adam reddedince de silahını çeker ata ateş eder. Atın vurulduğunu sanar ama yanına gidince adamı vurduğunu görür. Pişman olur. Artık kan dökmemek için söz verdiği halde birini öldürmüştür. Pişmanlığından kendini de öldürmeye kalkar. Eve giderken ağaçların yeşerdiğini görür. Böylece ölümü hak eden birini öldürdüğü için günahları affolunur. Deli Murad adam hakkında araştırma yapar ancak iyi biri gibi görünür fakat cebinde bulduğu bir mektupta temiz namuslu bir kadını kötüleyen karalayan bir mektup bulur ve adamın ölümü hak ettiğine kanaat getirir. Herkesin İçtiği Su Çin hükümdarı Ling Yu halkının iyiliği için her şeyi yapar. Akıllıdır. Geçmiş ile ilgili her şeyi yok eder. Belgeleri, kitapları imha ettirir. Halk tarafında çok sevilir saygı görür. Daha önce pek uğraşılmayan afyon tarlalarına düzenleme getirir, esrarı kullanmayı ve haşhaş ekmeyi serbest bırakmıştır. Bu da halkın işine gelir ve hükümdarı desteklerler. Hükümdar bir gün görkemli sarayında derin düşüncelerine dalar. Halkına daha nasıl iyilikler yapacağını düşünür. Derin düşüncelere daldığı esnada yardımcılarından biri yanına gelir. Çok önemli bir haber verir. Hükümdar telaşlanır ve derhal toplantı yapar. Bu kötü haberi veren baş müneccimdir. Baş müneccim huzura çıkar ve hükümdara bir felaketin yaklaştığını sorar. Hükümdar bunun savaş mı? olduğunu sorar müneccim hayır der. Kıtlık mı? diye sorar hayır der. Hükümdar şaşar kalır çünkü her şey yolundadır aslında. Baş müneccim hükümdara çok tehlikeli bir yağmurun yağacağını ve bu sudan içen herkesin delireceğini söyler. Öylede olur. Bu sudan içen herkes delirir. Tüm köy sudan dolayı delirir. Sudan içmeyen akıllıları da deli diye içeri atarlar. Padişah en sonunda askerlerine emir verir ve herkesin sudan içmesini söyler. İlk kendi içer delilerin arasına karışır. Askerler de sudan içer. Bütün bir ülke delirmiş haldedir. Yaşantılarına böyle devam ederler ve gayette memnundurlar. Gücün ne gibi sonuçlar doğurduğunu görür. Beynamaz Köyün imamı olan Hacı İmam dinine son derece düşkün, namaz kılmayanları namaza alıştıran, köylüye dini eğitim veren mütevazı bir imamdır. 17 yıl boyunca bu köyde imamlık yapmıştır. Köye bir kuraklık gelir. Köylü imamın yanına gelir ve dua ister. İmam da köyde Gavur Ali olduğu sürece köye yağmur yağmayacağını duaların kabul olunmayacağını söyler. Gavur Ali köyün dışında yaşar çobanlık yapar. Kimseyle geçinemez. Küfürbazdır. Camiye gitmez namaz kılmaz. İmam bir gün Ali ile konuşmaya ve namaza başlatmaya karar verir. Ali’nin evine gelir ama Ali konuşmak istemez üstüne üstlük bir de köpeğini imamın üzerine salar. İmam köpekten kurtulur ve konuşmakta ısrar eder. Ali en sonunda kabul eder. İmam Ali’ye eğer namaza başlarsa koyunlarının 2 kat artacağını eğer artmazsa namazı tekrar bırakabileceğini söyler. Ali kabul eder. Namaza başlar. Namaza zamanla alışır. Sohbetlere katılır mevlidlere katılır. Bir gün köye şiddetli bir yağmur yağar ve çok uzun sürer. Ali’nin de koyunları birer birer ölmeye başlar. En sonunda elli koyun kalmıştır. Ali imamın yanına gelir ve koyunların artmadığını aksine azaldığını söyler. İmam da beklemesini söyler. Ali bekler ama kalan koyunlarını da kaybeder. Ali bunun üzerine bir sabah köyden ayrılır. NOT Küçücükte olsa sizlere yardımcı olabildiysek ne mutlu bizlere. Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Yazımız hakkında yorum yapmak isterseniz yayınlarız. ailesi
.1Sineklerin Tanrısı - William Golding Çocuklar Çanakkale gezisi için uçağa biniyor ama uçak bi adaya düşüyor. Öğretmenler falan piyasada olmayınca bunlar ders boş diye serseriliğe vuruyolar. Geçimlerini deniz kabuğuyla sağlamaya başlıyolar. Bir tane çocuk var bana domuzcuk demeyin diyor ama herkes domuzcuk diyor. Çete kuruyolar kendi aralarında falan. Tabi bi büyük olmayınca başlarında halbuki otur efendi gibi ödevini yap öğretmenini bekle yani ne gereği var Dövmeli Kız - Stieg Larsson Bi kız var. Bunun ejderha dövmesi var işte motora falan biniyor ajan gibi takılıyor ama mafyaya bulaşıyor. Mafya tabi kız falan dinlemez bunun peşine düşüyolar ama meğer onlar mafya değilmiş, miras mevzusu varmış işte bir şato var sana mı kalacak bana mı kalacak ve Ceza - Dostoyevski Raskolnikov diye bi eleman var bu epey fakirlik çekiyor. Kasaba manava borç takmış sokağa çıkamıyor sonra bi kadını öldürüyor bu ama kadın meğer hikmetli, okunmuş biriymiş bunun ruhu falan epey darlıyor bu çocuğu. Redingot dedikleri bişey var bir de gocuk gibi ama böyle daha çok palto gibi. Altından kıymetli valla redingot aşağı redingot yukarı sayfalarca gocuk muhabbeti var Prens - Antoine De Saint-Exupery Atkılı bi eleman var bu uzayda bi göktaşının üzerinde takılıyo sağı solu süpürüyor falan. Bi yılanı var sonra bunun yılanı fil yakalayıp yutuyor ama yılan tabi ayarsız hayvan; fili sindiremeyip çatlıyor. Tilki var ama alakasız niye dolanıyor anlamadım. Gül var bi Mezarlığı - Stephen King Bi aile var çocuklu kedili falan. Bunlar bi köye taşınıyo ama köy meğer cinli ruhlu bi köymüş. Kadın annesine mantı açmaya gittiği bi gün kediye kamyon çarpıyo sonra bahçıvanla beraber adam bunu gömüyor. Ama meğer gömdükleri yer evliya mezarıymış sen kedi bi canlan bunlara saldır. Cırmık içinde bırakıyor hepsini. Öleni gömüyolar oraya, e gömme be kardeşim işte niye rahatsız ediyosun elin cinini şeytanını. Sonra kedi çocuğu, çocuk bahçıvanı, sonra yine çocuk kadını, kadın adamı öldürüyor derken hepsi mevta oluyor epey anlamsız bi Günlerinde Aşk - Gabriel Garcia Marquez Ariza diye bi eleman var. İsmiyle müsemme biraz tetenek, arıza bir eleman. Bu bi kıza vuruluyo, şiir miir Ceyhun Yılmaz hesabı yürüyor kıza ama kız gidip işi iyi diye doktorla evleniyo. Sonra bu daha da hırslanıp tüm kadınlara yazmaya başlıyor kasabada dul bekar ne kadar kadın varsa günahına giriyor bir de çetele tutuyor oldu olacak skorboard yaptır led ekranlı bi tane oraya yaz böyle hoyrat bir adam. Sonra kadının doktor kocası ölünce bu yine kadına yazıyor ama gelmişler 60 yaşına az durul artık, biraz öteki dünyayı düşün değil mi ama yok bunlar gemide liman liman takılmaya başlıyolar valla güzel hayat Vinci Şifresi - Dan Brown Bi profesör var bunun arkadaşını müzede öldürüyolar. Ölen adam da kanıyla sağa sola bişeyler çiziyor murdar ediyor bir sürü tabloyu. Kutsal kaseyi arıyolar, sürekli bir kase lafı var sanırsın yeni evli çifte hediye edilen, onların da kullanmadan başkasına hediye ettiği Borcam kardeşim kase aşağı kase yukarı. Sonra öğreniyosun ki meğer kase bu ölen adamın torunuymuş. Kase falan yokmuş yani boş muhabbet - Victor Hugo Jan Valjean diye bir adam var tam bir Ecevitçi. Güzel bir adam. Bu işte bir hata yapıyor ekmek çalıyor. Bunu kürek mahkumu yapıyorlar bak insafsızlığa bak bu da isyan ediyor tabi 1 ekmek için yapılır mı bu diyor kaçıyor hapishaneden ama 4-5 kez yakalanıyor. Bu kaçıyor onlar yakalıyor yalama oluyor adalet sistemi. Bu işte 1 yıl ceza aldım derken kaçarak yakalanarak 19 yıl ceza almayı başarıyor. Gardiyanlar falan tebrik ediyor "birader biz senin kadar salağını görmedik" diye. En son bu sağlam bi kaçıyor, kuyumcu açıyor iyi para kazanıyor böyle düğün derken mevsimi zaten. Sonra bi savcı bundan kıllanıyor nasıl para yaptı diye merak ediyor savcı maaşı tabi kötü o zamanlar; gözü götürmüyor adamın kazandığı helal parayı. Derken işte Jan Valjean yerine yanlışlıkla başkasını hapse atıyolar bu da Ecevitçi olduğu için gidip teslim oluyor "ben suçluyum o suçsuz bırakın" falan diyo. Fransa tabi karışık o aralar, karşıt görüşlü gruplar sopalarla falan giriyor birbirine. Jan Valjean bi kaç kişinin hayatını kurtarıyor derken bu aksiyon işlerini bırakayım diyor yaşlandım zaten diyor. Kızının da mürvetini gördükten sonra ölüyor huzur Elli Tonu - E. L. James Bi kadın bi erkek var. Erkek biraz sıkıntılı bi tip. Seksomanyak hafiften. Yok kırbaçtı, göz bağıydı falan bunlar garip garip şeyler deniyolar. Filmi var bunun haybeye Efendisi - J. R. R. Tolkien Takınca görünmez olduğun bi yüzük var bunu gidip ayağı kıllı, kısa boylu çocuklara veriyolar lavlara atsınlar da erisin diye. E kısa boylu bunlar valla oraya uğra çay iç burada konakla, şurda örümcek var derken 3 kitap bunlar yürüyor aga halbuki bi vasıta falan olsa ama yok tabi o dönem ne arasın metrobüs Ağladığında - Irvin D. Yalom Nietzsche'nin başı ağrıyor tabi her gün fosur fosur pipo içiyor bu tabi kafan gözün ağrır. Bir de doktor var bu doktor Nietzsche'yi iyi ediyor kafasını falan böyle berber gibi ovuyor kolonyayla. Bir de kadın var arada mektup falan yazıyor da onu tam Twist - Charles Dickens Oliver yetimhanede büyüyen enerjik bir çocuk. Her enerjik çocuk gibi salak aynı zamanda. Bu yetimhaneden kaçıp hırsız çetesine katılıyor. Ama ne zaman hırsızlık yapsa çuvallıyor bu. Salak ama kötülük yapmaya da yeteneği yok neyse bunu en son hırsızlık yaparken kıçından vuruyor güvenlik görevlisi. Sonra bakıyolar ki Oliver meğer çok zengin bir ailenin çocuğuymuş oh bu da keriz mirasına kaldım diye seviniyor gül gibi Ada Mavi Tuna - Buket Uzuner Ada diye bi kız var böyle güzeller güzeli ama epey fettan bi kız. Bu kız Aras ve Tuna diye iki kardeşin aklını çeliyo. Aras da biraz dengesiz bi tip bu durduk yere gaza gelip Akıllı Tv videolarındaki gibi denize atlıyo ama kayalara çarpıp kafayı yarıp ölüyo. Tuna da içten içe seviniyo "oo kız bana kaldı" diye ama yüz vermiyor kız - Oğuz Atay Turgut diye bir adam var bunun arkadaşı intihar ediyor. Bu da sağda solda dolanıyor işi gücü boşluyor. En son Olric diye bi adamla trene biniyor nereye gittikleri de belli değil. Arabayı da dağda bi yerde bırakıyor hadi hanımı çocuğu terk ettin bari arabayı bırak da faydalansınlar tam bir mal mülk düşmanı bu adam. Bi ara bi sofra kuruyolar valla insan acıkıyor orayı okurken en sevdiğim bölüm Adam - Luke Rhinehart Bi adam var işte ailesi falan gayet mutluyken buna bi daral geliyor artık araba kredisi mi ev kredisi mi bu bir darlanıyor. Kıraathaneden okey zarı çalıyor. Okuyucu sanıyor ki barbut atmaya başlayacak yok bu her şeyi zarlara göre yapmaya başlıyor mesela çay içecek bi zar atıyor 2 geliyor mesela, garsona "ben şalgam alıcam" diyor. Komşusunun hanımına falan sarkıyor tam bir şerefsiz oluyor - Kafka Samsa ailesiyle beraber yaşıyor. Arka tarafta afedersiniz kıç kadar bir odası var. Masa falan. Takılıyo orda. Adam iş güç, fakirlik bunalmış bi sabah kalkıyo böcek olmuş. Ne işe gidiyor ne traş oluyor hayvan gibi yaşıyor valla ve Kayra - Hakan Günday İki tane eleman var bunlar işte biz serseriyiz, alkoliğiz, şerefsiziz diye dolaşıyorlar. İçki sigara at yarışı ne pislik ararsan var bunlarda. Sonra bunların tayini çıkıyor Meksika'ya gidiyolar. Biri "gaz maskesiyle gül koklanmaz" deyip kondomsuz ilişkiye girip AİDS oluyor hah öyle dizide olduğu gibi değil hayat işte o öyle mevta oluyor öteki de yatalak oluyor durduk yere, hayata küsüyor halbuki mis gibi sevgilisi falan var. Evlen sigortalı bi işe gir, ama yok illa bi haytalık - Adolf Hitler Başta işçinin kötü çalışma koşullarından bahsediyor, işte çok çalışıyorlar az kazanıyorlar sonra gaza geliyor işçiye sövmeye başlıyor cahil mahil diyor. Bi bira içse biraz sinemaya gitse az kültürlense falan diyor e 2 sayfa önce işçi fakir diyodun amca şimdi ne diyosun diyemiyorsun tabi. Yazanın kafa yerinde değil illa alacaksanız çaydanlığın falan altına Bovary - Gustave Flaubert Madam Bovary diye bir hanım var bu her gün evde biçki nakış sıkılıyor. 4-5 tane sevgili buluyor kendine ama kocasının hiç olaylardan haberi yok öyle vurdumduymaz, tıyniyetsiz bir adam. Kadın incik boncuk alayım güzel olayım derken esnafa epey borç takıyor sonra bakıyor ki ödeyemeyecek arsenik içiyor kesin onu da borçla almıştır esnafı mağdur ediyor. Adam da karısının sevgililerinden gelen whatsapp mesajlarını okuyunca kalpten gidiyor bak gitti yıkıldı dağ gibi - Lev Tolstoy Katyuşa diye bir kadın var eli yüzü epey düzgün ama barzo erkekler buna hep askıntı oluyor derken kadını mahkemelik ediyorlar. Orda da Rus Prensi Dimitri Nehludov'la karşılaşıyolar. Nehludov içki, kadın, kumar, uyuşturucu falan takılan; it gibi yaşayan bir adam. Bu kadına tutuluyor ama Rus mahkemeleri bizdeki gibi sıkıntılı; kadını durduk yere kürek mahkumu yapıyorlar, temyiz, avrupa insan hakları mahkemesi falan hiç biri kar etmeyince Dimitri de bununla beraber malı mülkü satıp Sibirya'ya gidiyor. Kadına sahip çıkıyor orada, temiz çamaşır falan götürüyor. Sonra kadını affediyolar ama kadın bu sefer başka bi mahkumla evleniyor. Dimitri şok!
Romeo Ve Juliet Hikâyesi Ölümsüz aşk hikâyeleri arasında yer alan Romeo ve Juliet Hikâyeleri pek çok tiyatro sahnesine konu olmayı başarmıştır. Ayrıca insanların severek… Devamını Oku » Kardelen Çiçeği Hikayesi Şarkı ve şiirlere konu olan kardelen çiçeği romantikliğin ve umudun en güzel sembolüdür. Kardelen çiçeğinin pek çok sembolik adının olmasının… Devamını Oku » Harut Marut Hikayesi Harut Marutgerek İslam dinine ait kutsal kitap olan Kuran’ı Kerim’de gerekse pers mitolojisinde adından söz edilen isimler arasında yer almaktadır.… Devamını Oku » Habil İle Kabil Hikayesi İslam dinine göre ilk insanlar Âdem ile Havva olarak bilinmektedir. Habil ile Kabil ise Havva ve Âdem’in dünyaya gelen ilk… Devamını Oku » Ebabil Kuşu Hikayesi Ebabil Kuşu hakkında bilinmekte olan en önemli unsurlardan birisi İslam dininin kutsal kitabı olan Kur’an-ı Kerim’de yer alıyor olmasıdır. Pek… Devamını Oku » Özgür Kurt Masalı Karnını doyurmak için yiyecek bir şeyler bulmaya çıkan kurt, gecenin karanlığında sessiz sessiz yürüyordu. Çok aç olduğu belliydi. Ayın bedenine… Devamını Oku » Yaban Arıları İle Bal Arıları Dostluğu Yaşanan kış mevsiminin ardından gelen bahar beraberinde rengarenk çiçekleri de getirmiş. Çiçeklerin açması en çok bal yapan arıları mutlu etmiş.… Devamını Oku » Oduncunun Talihi Hikayesi Bir zamanlar çok azimli, yaptığı her şeye emek veren bir adam varmış. Fakat ne kadar çalışkan olsa da verdiği bu… Devamını Oku » Limon Ağacı Hikayesi Bir işadamının evinin bahçesinde, her türlü meyve ağacı bulunuyordu. Yalnız iki limon ağacı vardı ki Mayıs ayı gelince bahçede ferah… Devamını Oku » Kibirli Karga Hikayesi Bir zamanlar monoton hayatından sıkılan bir karga varmış. Bir gün artık canına tak etmiş karganın her şeyi geride bırakıp evinden… Devamını Oku »
“Gerçekten Karun Musa’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etmişti. Ona öyle hazineler vermiştik ki, Karun’un Hazineleri nin anahtarları, güçlü kuvvetli bir toplulukla zorla taşınıyordu. Hz. Musa’ya inananlardandı. İnancının gereklerini yerine getiriyordu. Çalışıyor, amcanın oğlu Musa’ya destek oluyordu. Çalışırken ibadetlerinden de geri kalmıyordu. Görgüsü ve bilgisiyle İsrail oğulları arasında yer edinmişti. Karun çalışkandı, ibadetlerini yerine getiriyordu ama Musa’ya karşı kıskançlık duymaya başladı. İsrail oğullarının Musa’ya karşı duyduğu sevgi kendisine duyulmalıydı. İsrail oğullarının Musa’ya olan sevgisi azalmalıydı. İçten içe bunları düşünür oldu. Karun zamanla zenginleşmeye başladı. Çok çalışıp çok biriktiriyordu. Kıskançlık her geçen gün yüreğini daha fazla sarıyordu. Hz. Musa’nın gücüne asla erişemeyeceğini, Kavminin Musa’yı sevdiği kadar kendisini sevmeyeceğini çok iyi bilen Karun malı ve zenginliğiyle hedeflerine ulaşabileceğini düşündü. Hırslıydı, kısa zamanda çok mal ve mülk sahibi oldu. O kadar fazla zengin oldu ki Karun’un hazineleri nin anahtarları katırlarla taşınıyordu. Fakirliğinde sahip olduğu bütün kazanımlarını kaybetmiş, hak ve hakkı unutmuştu. Oysa mülk Allah’ındır. Karun’un bu durumunu gören hatırı sayılır kişiler ona nasihatlerde bulundular Allah’ın sana verdiğinden Onun yolunda harcayarak ahiret yurdunu gözet. Ama dünyadan da nasibini unutma, ihtiyacın kadarını sakla. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah bozguncuları sevmez dediler. Ama Karun bu söylenilenlerin hiçbirine kulak asmadı. Karun dedi ki -Ben bu mala, ancak bendeki ilim sayesinde nail oldum. Bir gün Karun, ziynet ve ihtişam içinde kavmine karşı çıktı. Dünya hayatını arzu edenler Keşke, Karun’a verilen mal gibi, bizim de olsa. O gerçekten büyük bir bahtiyardır, dediler. Kendilerine ahiret ahvali hakkında ilim verilenler de şöyle dediler Ey Karun gibi dünyayı isteyenler, yazıklar olsun size. İman edip salih amel işleyen için Allah’ın cennetteki sevabı daha hayırlıdır. Ona Cennete ancak ibadet üzere sabredenler kavuşur. Karun bir kadına Para vererek kadından, Musa’nın kendisiyle zina yaptığını kavme yaymasını istedi. Bunu duyan Musa kadınla yüzleşti. Kadın para için yaptığını itiraf etti. Bunun üzerine Musa cezasını vermesi için secdeye vardı. Karun hazinesi, onca malına rağmen yenilmişti. Kulaklığı sağır eden bir ses geldi yerden. Yer birden yarılarak içine aldı Karun’u. Dün Karun’un mal ve saltanatını temenni edenler şöyle demeye başladılar. Eğer Allah bize lütfetmeseydi, biz de kaybedenlerden olmuştuk.
5 tane hikaye özeti kısa